Hoş Geldiniz!

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için Giriş yapın.

Eğer üyeliğiniz yoksa Kayıt olun.

Gönderen Konu: Tekfir  (Okunma sayısı 10283 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı asd

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4
Tekfir
« : 27 Şubat 2011, 04:21:46 »
tekfir etmeyen tekfir edilirmi_?

Çevrimdışı hamza

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 23
Ynt: tekfir
« Yanıtla #1 : 27 Şubat 2011, 14:09:58 »
Allah Teala'nın Düşmanlarından Beri Olmak,  Onlara Düşman olmak Lâ ilâhe İllAllah'ın Gereklerindendir

Tağutun kanunlarından beri olmakla birlikte senin üzerine farz olan diğer şey; onu ve kanunlarını canlarıyla, mallarıyla, bilgileriyle, fikirleriyle, kalemleriyle, bedenleriyle müdafa eden, güzelleştiren, onları insanlara tatbik eden ve insanları bunlara çağıranlardan, taki onlar bu tagutlardan beri olup, onları tekfir edinceye, sadece Allah-u Teâlâ'nın hükmü ve şeriatine nefislerinde hiçbir sıkıntı duymadan bağlanıncaya kadar beri olman, onları tekfir etmen, onlara buğzetmen ve düşman olman, onlara hiçbir sevgi ve saygı duymaman, değer vermemendir. Çünkü imanın en sağlam

düğümü; Allah-u Teâlâ için dost ve düşman olmak, Allah-u Teâlâ için sevmek ve buğzetmektir. Senin bu konudaki örneğin; Allah-u Teâlâ'nın Halili İbrahim aleyhisselam ve beraberinde olanlardır. Bu konuda Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: "Muhakkak ki biz, sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik (tekfir ettik). Tek olan Allah'a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve kin başlamıştır." (Mumtahine: 4)
Şeyh Hamed b. Atik bu ayet hakkında şöyle dedi:
"Allah-u Teâlâ bu ayette şöyle buyurdu:
"Muhakkakki biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız."
Bu ayetin incelikleri çoktur. Allah-u Teâlâ ayette putlardan önce putlara tapanlardan beri olmayı zikretmiştir. Bunun sebebi putlara tapanlardan beri olmanın putlardan beri olmaktan daha önemli olmasıdır. Çünkü putlardan beri olan, fakat onlara tapanlardan beri olmayan kimse, üzerindeki farzı yerine getirmiş olamaz. Ancak müşriklerden beri olursa, onların taptıklarından da beri olmuş olur. Bu, Allah-u Teâlâ'nın şu ayetine benzer.
"(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum..." (Meryem: 48)
Bu ayette de İbrahim aleyhisselam'ın önce putlara tapanlardan, sonra da putlardan ayrıldığı geçmektedir. Buna benzer bir diğer ayet de şöyledir:
"(İbrahim) onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub'u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık." (Meryem: 49)
İşte bu inceliğe çok önem ver. Çünkü bu incelik, Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarına düşman olmanın kapısını sana açar. Şirk işlemeyen nice insan vardır ki bunlar şirk ehlinden beri olmamışlardır. Bu sebeple müslüman değildirler, çünkü, rasullerin bildirdiği dine uymamışlardır." (Sebil'in Necati Ve'l Fikak)
Allah-u Teâlâ, müminlere dost; kafir, müşrik ve küfür üzerinde ısrar edenlere düşman olmanın imanın en sağlam, en büyük rükunlarından olduğunu, bu rükun yerine getirilmediği zaman yeryüzünde büyük bir fesatın olacağını bildirmiştir.
 Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Muhakkak ki iman edenler, hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, (muhacirleri)
barındıranlar ve yardım edenler, işte onlar birbirlerinin dostudurlar! İman eden ancak hicret etmeyenlerle, onlar hicret edene kadar sizin hiçbir dostluğunuz olamaz. Eğer, din konusunda sizden yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluklara karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah, yaptıklarınızı görendir. Küfredenler, birbirlerinin dostlarıdır. Eğer bunu yapmazsanız (birbirinize dost olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad olur." (Enfal: 72-73)
Allah-u Teâlâ bu ayette şöyle buyurmaktadır:
"Eğer müminleri dost edinmeyip küfür ve şirk üzerinde ısrar edenlere dost olur, onlara düşman olmaz ve böylece iman ehline düşman olursanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur. Çünkü hak ile iman şirk ile tevhid karışır. Tevhid inancı bulanır. Allah-u Teâlâ'nın; "sadece O'na ibadet edip hiç kimseyi O'na ortak koşmama" yı bildiren emri kaybolur ve İslam şeriatinin pratiği ortadan kalkar.
Şeyh Muhammed b. Abdullatif b. Abdurrahman bu ayet hakkında şöyle dedi:
"Yeryüzünde meydana gelebilecek en büyük fitne, şirk ve fesat; müslüman ile kafirlerin, Allah-u Teâlâ'ya itaat edenle karşı gelenlerin karışmasıdır. Onlar karıştığında İslam nizamının dengesi bozulur. Tevhid akidesinin hakikatı belli olmaz ve kaybolur. Sonuçta büyüklüğünü sadece Allah-u Teâlâ'nın bildiği şer meydana gelir. İslam'ın hakim olması, emri bi'l maruf nehyi ani'l münker müessesinin işlemesi ve cihad bayrağının yükselmesi ancak Allah-u Teâlâ için sevmek, Allah-u Teâlâ için buğzetmek ve Allah-u Teâlâ'nın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla olur. Buna delalet eden bir çok ayet vardır." (Eddurerus Seniye – Cihad Bölümü)
Allah-u Teâlâ'ya yemin ederim ki, bu dünyada, batıl ve ehlinden bugün beri olmayan, şüphesiz ahirette ondan beri olmayı ve dünyaya geri dönmeyi temenni edecektir. Ama ne yazık ki bu olmayacak ve o günkü pişmanlık sahibine bir şey kazandırmayacaktır.
Allah-u Teâlâ bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
"O gün yüzleri ateşe çevrilenler derler ki: "Keşke Allah'a ve rasulüne itaat etseydik. Rabbimiz! Biz,  kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Ve onlar bizim yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz onlara azabtan iki kat ver ve onlara büyük lanet et!"


(Ahzab: 66-68)
"O vakit tabi olunanlar, tabi olanlardan ayrılarak uzaklaşmıştır ve (her iki taraf da) azabı görmüştür ve onların (aralarındaki) bütün bağları da kopup parçalanmıştır. Tabi
olanlar: "Ah keşke bir kere daha (dünyaya) döndürülsek de onların  bizden ayrılarak uzaklaştıkları gibi biz de onlardan ayrılarak uzaklaşsak!" derler.  Allah böylece onlara işledikleri amelleri hasretler (pişmanlıklar) halinde gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir." (Bakara: 166-167)

Allah-u Teâlâ'nın muvahhid kullarından olmak isteyen, bu asrımızın yesağının kanunlarından, bu kanunları koyanlardan, bu kanunlara tabi olan ve onu müdafa edenlerden beri olmalı, iğrenç olan bu yeni dine ve ona tabi olanlara ise, bu dine bağlandıkları müddetçe düşman olup onları tekfir etmelidir.
İşte bu, İbrahim aleyhisselam'ın milletinin dini ve bütün nebi ve rasullerin dinidir.
Bu ise; bütün ibadetleri ihlaslı bir şekilde sadece Allah-u Teâlâ'ya yapmak, şirkin ve müşriklerin her çeşidinden beri olmak manasına gelen tevhid kelimesidir ve insanlar ilk olarak buna davet edilirler.

Tevhid milletinin en yüksek mertebesi; tağutu yoketmek ve insanları ona ibadetten uzaklaştırarak sadece Allah-u Teâlâ'nın şeriatine bağlamak için cihad yapmaktır.
Cihadın ilk ve en önemli merhalesi tağutun (yani yesağın, beşeri kanunların ve diğer türlerinin) sefihliğini, alçaklığını, sahteliğini, İslam düşmanı olduklarını insanlara haykırman ve bütün gücünle insanları bundan sakındırmaya, onu reddetmeye, ondan uzaklaşmaya ve onu tekfir etmeye davet etmendir. İşte bu, tevhid dinidir ve nebilerin davetidir. Yesak kanunları ve kullarının, tağutlar ve bağlılarının yüzlerine apaçık bir şekilde şöyle haykırmalısın:
"Sizi ve taptığınız tağutları reddediyoruz. Küfür anayasanızı da reddediyor ve asla kabul etmiyoruz. Tagutlara taptığınız ve anayasaya bağlı kaldığınız müddetçe, Allah-u Teâlâ'nın dinine teslim olup hayatınızın her yönünde sadece O'nun kanunlarını ve şeriatini hakim kılıncaya kadar sizinle aramızda düşmanlık ve kin olduğunu ilan ediyoruz. İbrahim aleyhisselam ve beraberindeki mü'minlerin kavimlerine söylediğini biz de size aynen söylüyoruz:
"Muhakkakki biz, sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik (tekfir ettik). Tek olan Allah'a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve kin başladı." (Mumtahine: 4)
Onlara yine Allah-u Teâlâ'nın şu sözünü söyleyeceksin:
"Sizin dininiz size,  benim dinim banadır." (Kafirun: 6) 
Bu konuda gevşemiş olanlara ve seni gevşetmek isteyenlere aldırma!
Onların bu halleri seni üzmesin. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şehitlerin efendisi; Hamza b. Abdulmuttalib ve zalim bir imam karşısında Allah-u Teâlâ'nın hükümlerine bağlanmayı emrettiği için öldürülen kişidir." (Hakim rivayet etti Hasen hadis)
 Şirk ve şirk ehline karşı cihad yapmak, tağutun alçaklığını ve ona bağlı olanların küfrünü açıklamak, çağdaş yesağın ve Allah-u Teâlâ'nın şeriatinden başka bütün şeriatların basitliğini, adaletsizliğini, alçaklığını ve küfürlerini herkese anlatmak, Allah-u Teâlâ'ya yaklaştıran en büyük ameldir. Çünkü Allah-u Teâlâ'nın semadan indirdiği din, ancak Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarını alçaltmak, onların gerçek yüzlerini ve şirklerini ortaya çıkartarak sahte maskelerini düşürmek ve bütün insanları onların küfür ve pisliklerinden sakındırmakla hakim olur. Batılın ve küfrün gerçek yüzünü ortaya çıkarmadan hak nasıl belli olur?
Şayet tevhidin en yüksek mertebesine ulaşmak ve amellerin en faziletlisini yapmak istiyorsan, sana söylediklerimi yapar ve bu yolda karşılaştığın eziyetlere, imtihanlara sabredersin.
Şunu iyi bil; dünyadaki imtihan temiz ile temiz olmayanı, mümin ile kafiri, ihlaslı ile sahtekarı ayırmak için yapılır. Dünyada imtihan edilmeden hiç kimse cenneti kazanamaz.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Elif, lam, mim... İnsanlar: "İman ettik" demekle bırakılıp imtihan edilmeyeceklerini mi sanırlar. Şüphesiz biz onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah sözünde sadık olanları ve yalancıları bilir." (Ankebut: 1-3)
"Asra andolsun ki insan hüsrandadır. Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna..."  (Asr: 1-3)
Şayet bu büyük mertebeye ulaşmaya güç yetiremiyor, yani; tevhidi apaçık bir şekilde haykırarak insanları buna davet edemiyorsan, bari bundan mertebece daha aşağı olanı yapmaya çalış. Çünkü eziyetlere sabretmek ve münkeri değiştirmek derece derecedir. Sen ancak yapabileceğin mertebeden işe başla! Gücünün yettiği mertebeden işe başlamak sana farzdır. Zira Allah-u Teâlâ insana gücünün üzerinde yük taşıttırmaz.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez." (Bakara: 286)
Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:
"Sizden kim bir münkeri görürse onu eliyle düzeltsin, eğer buna güç yetiremezse diliyle düzeltsin, buna da güç yetiremezse kalbiyle düzeltsin (buğzetsin). Bu ise imanın en zayıf olanıdır." (Müslim)
Şayet, münkerin (kötülüğün) yüzüne karşı küfrünü apaçık bir şekilde haykıramıyor, yesak kanunlarını açıkça reddedemiyor, insanları bu kanunları reddetmeye, o kanunları kabul edenleri tekfir etmeye çağıramıyorsan yani; münkeri değiştirmeye gücün yoksa işte o zaman şirke düşmemen ve muvahhid kalabilmen için en azından tağutu, bağlılarını ve destekleyenlerini tekfir etmeli ve tüm benliğin ile onlardan beri olmalısın!
Çocuklarına da tağutun gerçek yüzünü öğretmeli, tağutları, onu destekleyen, kabul ve müdafa edenleri tekfir etmeyi, buğz ve düşmanlığı onların kalplerine iyice yerleştirmeli, sadece Allah-u Teâlâ'ya, rasulüne, İslam şeriatine ve mü'minlere dost olmayı onlara öğretmelisin.
İnsanları bu tağutlara (asrımızın yesağının kanunlarına) bağlamaya çalışan, buna davet eden veya buna zorlayan hakim, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, ordu, emniyet mensubu ve bunlar gibilerine, en yakın akraban olsalar bile buğzedeceksin, çocuklarına da buğzettireceksin!
Çocuğunun bebekliğinde ona nasıl süt içirmişsen tevhidi de işte o şekilde adeta yudum yudum içireceksin!
Ta ki hak olan tevhid üzere yetişebilsin. Zamanımızdaki insanların çoğunun gafil olduğu lâ ilâhe illAllah Muhammedun Rasulullah şehadetinin gerçek manası üzere yetişebilsin...
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun! Orada şiddetli melekler vardır. Onlar, Allah'ın kendilerine emrettiği şeylerde isyan etmezler ve emrolundukları şeyi yerine getirirler." (Tahrim: 6)
İbni Ömer radiyAllahu anh'den Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Her biriniz bir çobansınız ve her biriniz güttüğünden sorumludur... Erkek, kendi ailesinin çobanıdır ve o da güttüğünden sorumludur..." (Buhari,Müslim)
Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:
"İdaresi altındakileri kandıran bir kul bu şekilde ölürse, Allah-u Teâlâ ona cenneti haram kılar." (Buhari, Müslim)
Ey muvahhid!
Bil ki sen evinde bir çobansın ve çocukların da senin güttüğündür. Öyleyse sakın bu görevi yerine getirmemezlik yapma ve bu göreve riayet etmeyen, onu yerine getirmeyen bir kimse olarak Allah-u Teâlâ'ya kavuşma!
Bu mesele ihmale gelmeyecek derecede ciddi, önemli ve tehlikeli bir meseledir. Bu konuda sakın gevşek davranma!
Küçüklüklerinden itibaren çocuklarına tevhidi, lâ ilâhe illAllah'ın gerçek manasını öğret!
Onları, şirk ve tağutun her çeşidinden, bunlara bağlı olanlardan uzak kalabilecekleri ve onlara düşman olabilecekleri bir şekilde yetiştir. Sen bu konuda sorumlusun ve ahirette bundan sorulacaksın. Sakın ihmal etme!
Yesak kullarının yayın organlarından ve çocukları terbiye metodlarından uzak dur! Çünkü onlar çocuklara tagutları sevdirmeye, ona dost olmaya, onun hükümlerine bağlı kalmaya, onu korumaya teşvik ederler ve bu zihniyetle onları yetiştirirler. Böyle tuzaklardan çocuklarını koru!
Televizyon, radyo, gazete ve bunlar gibi her türlü bozgunculuğa sebeb olan yayın organlarından da uzak dur! Çünkü bu yayın organları; nesli bozucu, tağut ve hükümlerini yüceltici yayınlarla insanların zihinlerini bulandırırlar.

Çevrimdışı hamza

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 23
Ynt: tekfir
« Yanıtla #2 : 27 Şubat 2011, 14:12:14 »
Müşrikleri Tekfir Etmemek ve Onların Kafir Olduklarında Şüphe Etmek veya Onların Doğru Yolda Olduklarına İnanmak

     Kur'an-ı Kerim'de ve Rasulullah'ın sünnetinde mü'min ve kafirlerin sıfatları mevcuttur.
     Bu sıfatlara göre insanlar hakkında mü'min veya kafir diye hüküm verilir.
     Allah ve rasulünün kafir ve müşrik olarak vasıflandırdığı kişileri müslüman olarak kabul etmek veya onların küfründe ve şirkinde şüphe etmek veya onları tekfir etmeye yanaşmamak Allah ve rasulünün hükmüne karşı çıkmak olacağından böyle düşünen kimse küfre girer.
     Allah-u teala, kafir olan kitap ehline, müşriklere, ateistlere, mürtedlere ve bütün kafirlere kitabında küfür hükmü vermiştir. Buna göre kesin bir şekilde onların kafir olduğuna inanmak gerekir. Bu ise tevhidin gereğidir.
   
     Tevhidi sağlamak için iki şart gerekir:
     Birincisi: Tâgutu reddetmek.
     İkincisi: Allah-u teala'ya iman etmek.
     İşte bu, "Lâ ilâhe illAllah" ın manasıdır.
     "Lâ ilahe" Allah-u teala'dan başka ibadet edilenleri ve tâgutun her türünü reddetmektir.
     "İllAllah" sadece Allah-u teala'ya ibadet etmektir. Allah-u teala bu manayı şu ayette beyan buyurmaktadır:
     "Tâgutu reddedip Allah'a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır." (Bakara: 256)
     Küfürleri açık olmasına rağmen müşrikleri veya kitap ehlini tekfir etmeyen veya tekfirleri konusunda duraklayan kimse bu ameliyle; Allah-u teala'yı, kitabını, Rasulü sallAllahu aleyhi ve sellem'i inkar etmiş ve Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in bütün insanlara kıyamete kadar gönderilmiş bir rasül olduğunu yalanlamıştır.
     Oysa müslüman olabilmek için müşriklerin ve kitap ehlinin kafir olduklarına kesinlikle inanmak gerekir.
     Bu sebeble;
     "kitap ehli olan yahudi ve hiristiyanlar semavi şeriate sahiptirler. Üzerinde bulundukları dinde içtihad yapıyorlar. Onlar hak üzerindedir" diyen kimselerin küfrü elbette yukarıdakilerden daha şiddetlidir.
     Aynı şekilde;
     "dileyen istediği dine; ister yahudilik, ister hristiyanlık, ister İslam dini olsun, girmekte serbesttir. Çünkü bunların hepsi hak dindir" diyen kimse de bu görüşüyle Allah-u teala'yı inkar etmiş ve küfür işlemiştir.
     Bu küfür olan görüş maalesef zamanımızda yaygın hale gelmiştir. Zira zamanımızdaki tâgutların, Allah-u teala'nın basiretlerini kör ettiği alimlerinin (!) ve sahte din adamlarının bu sapık fikri yaydıklarına şahit olmaktayız. Öyle ki onlar; güya din hürriyetini, dinde bütünleşme ve yakınlaşma fikrini yaymakta ve bütün dinlerin hak olduğunu söylemektedirler.
     Yine onlar; İslam ehli ile diğer din mensuplarının aralarında hiçbir düşmanlık olmadığını dile getirmekte, İslam'da dost ve düşmanlık meselesinin üzerinde durmanın ise dinde aşırılık olduğunu ve ümmetler ile halklar arasında kin ve düşmanlığı ortaya çıkardığını söylemektedirler.
     İşte onların bu görüşleri İslam'ı yıkmaya yönelik, kasıtlı olarak planlanmış bir harekettir. Oysa bu; küfürdür, İslam'dan irtidattır, tevhide zıttır ve bütün rasullerin davetine aykırıdır.
     Zira bu görüş sahipleri gerek müşrikleri ve gerekse kitap ehlini tekfir etmemek için değişik ibareler kullanmakta, kavramlar geliştirmekte ya da müşriklerin ve kitap ehlinin küfrü konusunda değişik şüpheler ortaya atmaktadırlar.
     İşte ortaya attıkları şüphelerden bazıları;
     - Bütün insanlar tek bir sözde birleşmelidir.
     - Bütün milletler, halklar birbirlerini sevmelidir.
     - Bütün insanlar birbirlerine karşı buğz ve kini unutmalıdır. 
     - Bütün insanlar kardeş olmalıdır.
     - Genel dünya barışı sağlanmalıdır...
     Bu düşünce sahipleri bu düşünceleri ileri sürmekle Allah'a, rasulüne ve İslam dinine iftira atmayı göze alırcasına, cesur bir şekilde ve pervasızca tagutların istedikleri fetvaları vermişlerdir ve vermektedirler.
     Gerçekten basiretleri körelmiş olan bu kimseler, kendilerini İslam'dan çıkartan bu çelişkili düşünceye sahip olmakla, hatadan münezzeh olan Allah-u teala'nın şeriatini; halkı ifsad eden, fitnelere sebep olan ve insanlar arasında buğzu yayan bir uygulama olarak itham etmiş ve bu şeriatin uygulanmasında müslümanın bir maslahatının olmadığını iddia etmişlerdir.
     Allah-u teala'nın gazabı ve laneti üzerlerine hak olan bu gibi kimseler, bu iddia ve ithamlarını açık bir şekilde sözle söylemeseler bile, onların hal, davranış ve fikirleri kendilerini ele vermektedir.
     Oysa Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
     "Kim Lâ ilahe illAllah der ve Allah'tan başka tapılanları reddederse kanı ve malı haram olur, hesabı Allah'a aittir." (Müslim)
     Bu hadise göre bir kimsenin kanının ve malının haram olabilmesi için "Lâ ilâhe illAllah" ı söylemesi yetmez. Bununla birlikte Allah-u teala'dan başka ibadet edilenleri, tapılanları da reddetmesi gerekir. Eğer Allah-u teala'dan başka tapılanları reddetmezse kanı ve malı haram olmaz. Çünkü İbrahim aleyhisselam'ın milletinin aslından olan önemli bir esası yerine getirmemiş olur.
     Oysa Allah-u teala İbrahim aleyhisselam'ın milletine tabi olmayı ve onun çizdiği yolda eksiltmeksizin ve gevşeklik göstermeksizin yürümeyi, Allah-u teala'nın düşmanlarının arzularına uymadan bu yola tabi olmayı emretti.
     Allah-u teala şöyle buyuruyor:
     "İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in hanif dinine tabi olandan din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim'i bir dost edinmişti." (Nisa: 125)
      "İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah'a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır." (Mümtahine: 4)
     İşte bu ayetlerde İbrahim aleyhisselam'ın milleti zikredilmektedir ve Allah o milleti örnek almamızı emretmektedir.
     Bu nedenle her kim İbrahim aleyhisselam'ın milletini örnek almayıp kendisini bu milletten soyutlar, ondan yüz çevirirse ve onların takındığı tavrı takınmazsa aslında o kimse gerçekten kendisini aşağılıkların aşağılığı kılmıştır.
     Bu açıklamalardan açık ve net olarak anlaşılan şudur:
     Zamanımızdaki beşeri sistemlerde kendilerini İslam'a nisbet eden yöneticiler aslında azılı birer kafirdir.
     Zira bu yöneticiler; müşrikleri dost edindiler, onlara yakınlaştılar, onları yücelttiler ve aralarındaki ilişki ancak kardeşler arasında olabilen ilişki kadar kuvvetlendi. Öyle ki İbrahim aleyhisselam'ın milletine gerçek manada tabi olan muvvahhidler'e karşı bile düşmanlık gösterdiler, onlara eziyet ettiler ve onları hapse attılar ve her türlü zulüm ve işkencenin gerek yaptırımcısı, gerek ortağı ve gerekse seyircisi oldular...
     O halde yaptıkları bütün bunca amellerden sonra hala onların İslam'da kaldıklarını, müslüman olduklarını söylemek ve hatta İslam'dan bir eserlerinin olduğunu dile getirmek söz konusu olabilir mi?!
     
     Şu iyice bilinmelidir ki;
     Müslüman olabilmek için mutlaka müşrikleri tekfir etmek, onlara düşman olmak, onlara buğzetmek, onları sevenlere ve müdafa edenlere buğzetmek gerekir.
     İşte İbrahim aleyhisselam'ın milleti budur...
     İşte İslam budur...
     İşte ancak böyle müslüman olunur ve müslüman kalınır...

Çevrimdışı Hak Mücadelesi

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • İleti: 1245
Ynt: Tekfir
« Yanıtla #3 : 07 Temmuz 2011, 06:08:22 »
Tekfirdeki silsile meselesi tevhidin gereğidir. Şöyle bir örnek verelim:

Bir kimse Allah (c.c)’ı inkar ederse veya Allah (c.c) ikidir derse bu kimsenin hükmü nedir?

Bu soruya muhakkak vereceği cevap: “Kafirdir” demekten ibaret olacaktır. O zaman ona şunu sormak gerekir: “Böyle bir kimseyi tekfir etmeyenin hükmü nedir?” “Kafir değildir” derse bu kimse tevhidi bilmiyordur. Şayet “kafirdir” derse ona yine sorulur: “Bu kafiri tekfir etmeyenin hükmü nedir” yine derse: "Bu kimse kafir değildir", bu kimse tevhidi bilmiyordur…

Tekfir silsilesi ancak ittifakla küfür olan meselelerde olur. Buna göre şeriate zıt hükümlerle hüküm verenler kafirdir. Zira bu mesele açık olan nasla sabittir ve hakkında ihtilaf söz konusu değildir. Dolayısıyla bu meselede silsile geçerlidir.

Çevrimdışı عبد الخافض الموحد

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 8
  • Kanunlarımızı İnsanlar Yapıyordu ! Hz.Cafer (r.a.)
Ynt: Tekfir
« Yanıtla #4 : 10 Aralık 2011, 10:59:08 »
...Alimlerden Nakillerle Silsile Tekfir...

Bismillahirrahmanirrahim

     İmam Ebu Hanife'ye; "
     Bir kimse kafiri kafir olarak bilmem derse?" diye soran kişiye, "O kafir gibidir" cevabını vermiştir. (Ebu Hanife'nin Beş Eseri - shf: 40)
     
     İmam Ebu Hanife bir başka yerde şöyle dedi:
     "Said b. Müseyyeb'den bana ulaştığına göre, kafirleri bulundukları mevkie indirmeyen onlar gibidir" (Ebu Hanife'nin Beş Eseri - shf: 43)

     Kaadı İyaz:
     “Hıristiyan ve Yahudilerden, İslam dininden ayrılanlardan birini tekfir etmeyenler veya onları tekfir etmekte sûküt edenler veyahud şüphe edenlerin hepsi kafir olduğuna dair icma vardır.” (Şifa-i Şerif – shf: 703)

     İmam Nevevi :
     “Kim ki darul Harpte esir olmadığı halde küfür kelimesini telaffuz ederse, onun mürtedliğine hükmedilir. Zira kişinin darul harpte yaşaması ikrah altında olmasına delalet etmez.” (Şerhu-l Mühezzeb lin-Nevevi; 19/221)

     İmam Kurtubi :
     “Muhakkik ilim adamları şöyle demişlerdir: Zorlanan bir kimse, küfrü gerektiren sözler söyleyecek olursa, bu sözleri ancak kinayeli ifadelerle söylemesi caiz olur. Çünkü bu gibi kinayeli ifadeler kullanmak suretiyle yalandan kaçıp kurtulma imkânı vardır. Bu şekilde söylenmeyecek olursa, kişi kâfir olur.” (el-Camiu Li ahkam, 10/187)   

     “Kadı Ebu Bekir İbnu-l Arabi der ki: Kim küfür sözlerini ister şaka ile ister ciddi bir şekilde söylerse kafir olduğu hususunda ümmet içinde ihtilaf yoktur.” (el-Camiu Li ahkam, 8/191)   

     ....
     “Kim ikrah halinde iken kalbi imanla dolu olduğu halde zahiren küfür kelimesini telaffuz ederse kafir olmaz. Ancak ikrah halinden çıktıktan sonra o kişiden İslam’ını açığa vurması istenir. Şayet İslamını açığa vurursa Müslüman hali üzere baki kalır. Ancak İslam’ını açığa vurmazsa O’nun küfür kelimesini söylediğin adan itibaren kafir olduğuna hükmedilir. Onun tekrar Müslüman olduğunu açığa vurmaması ikrah altında olmadığına ve ihtiyari bir şekilde küfür sözü söylediğine dair bir karinedir.”  (Keşşafu-l Gına an metni-l Ikna 21/165)   

     İbn-i Kudame :
     “…Bu kişinin inanarak küfre girmesi ya da şüpheye düştüğü için küfre girmesi ve ya da ister alay ederek ister ciddi olarak fark etmeksizin küfür lafzını söylemekle küfre girmesi ve bu şekilde küfretmesi arasında fark yoktur.”  (Muğni; 6/95)   

     "Kim ikrah halinde küfür sözü söylerse kafir olmaz. Malik, Şafi ve Ebu Hanife’ye göre bu böyledir. (İmam) Muhammed’e göre ise bu kimse zahiren kafirdir. Karısı ondan ayırılır. Eğer ölürse, Müslümanlar ona varis olamazlar. Gusledilmez ve üzerine namaz kılınmaz. Ancak Allah ile kendi arasında Müslümandır.”  (Muğni; 6/95)

     İmam ibn-i Teymiye :
     (Mumtehine 4 ayeti hakkında şunları söylemektedir.)
     “Burada yüce Allah, müşrikler tek ve ortaksız Allah’a iman edinceye kadar, onlara karşı düşmanlıklarını ve nefretlerini ortaya koyan İbrahim ve beraberindekilerin mü’minler tarafından örnek alınmasını emrediyor. Şimdi bu emir nerede, iyiye iyi ve kötüye de kötü demeyenlerin çarpık anlayışları nerede!..” (İbn-i Teymiyye Külliyatı – c: 8, shf: 357)

     Muhammed b. Abdulvahhab:
     ‎"Kim müşrikleri tekfir etmez veya onların küfürlerinde şüphe duyarsa ya da onların yolunun doğru olduğunu kabul ederse kâfir olur." (Tevhid Risaleleri - shf: 48)

     Şeyh Hamd b. Ali b. Atik:
     "Yüce Allah müşriklere düşmanlık göstermeyi vacip kılmış, onlarla bağları kesmeyi ve onları tekfir etmeyi emretmiştir." (Müşriklere ve Türklere Dostluktan Kurtulmanın Yolu - shf: 55, 56)

     Abdurrahman b. Hasan:
     “Rasuller, kendilerine uyanların tümüne bütün müşriklerden uzak kalmalarını, onlarla ilgi ve bağlarını koparmalarını, onları tekfir etmelerini istemişlerdir.” (Fethu’l-Mecid ala Şerhu Kitabi’t-Tevhid)

     Süleyman b. Abdullah:
     “Allah'ın Kitabında ve Rasulü'nün Sünnetinde kafirlerin tekfir edilmesinin şart olduğu açıklanmıştır. Bundan sonra hala onları tekfir etmeyenleri tekfir etme konusunda tereddüt ederse, alimlerin icmaıyla kafir olur. Çünkü; küfrü açık olan kimsenin küfründen şüphe etmek küfürdür.” (el-Vela ve el-Bera – shf: 67)

     ("Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor:)
     "Bir takım kimseler de yalnızca Allah'a (c.c.) ibadet ettikleri halde, müşrikleri tekfir etmiyor ve onlara düşmanlık beslemiyorlar."
     Şurası bilinen bir gerçektir ki, müşrikleri tekfir etmeyen bir kimse tevhidi bilmiyor ve yaşamıyor demektir. Çünkü tevhid; ancak, müşrikleri ve tağutu tekfir etmekle gerçekleşir." (el-Vela ve el-Bera - shf: 35)



     Buradan da anlaşılıyor ki ;
     Silsile Tekfir uydurma değil,üzerinde icma edilen bir konudur.Silsile Tekfir'in en kısa açıklaması Küfre Rıza'dır.Zira Kafire Kafir dememek küfre rıza olduğu gibi Silsile Tekfir'i de getirir.
     Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'adır.


SOSYAL MEDYADA PAYLAŞ

Yapılan paylaşımlar vesilesi ile Allah'ın razı olmadığı, İslam'a zıt olan şirk (Allah'a ait hak, sıfat ve yetkileri Allah'tan başkasına veyahut Allah'la beraber başkasına vermektir) ve küfür (gerek inatla gerek cehaletle gerekse inat edenleri taklit sebebiyle Allah'ın tevhidini inkar ve rasulünü yalanlamaktır) içeriklere veyahut bunların savunuculuğunu yapan kurum veya kuruluşlara ulaşmanız halinde hiçbir sorumluluk kabul etmiyoruz.
Facebook  Twitter  Google