Hoş Geldiniz!

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için Giriş yapın.

Eğer üyeliğiniz yoksa Kayıt olun.

Gönderen Konu: Seyyid Kutub (Rahimehullah)  (Okunma sayısı 15126 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Burhân

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 17
Seyyid Kutub (Rahimehullah)
« : 15 Eylül 2011, 21:03:05 »
Es-Selâmu Alâ Menittebeal Hudâ.

Şehid Seyyid Kutub'un, İslâmî Etüdler isimli kitabı hakkında bir bilginiz var mı var ise nedir ? Kitabı kendisinin hangi dönemine aittir ?

Çevrimdışı ekrem

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: Seyyid Kutub (Rahimehullah)
« Yanıtla #1 : 02 Kasım 2011, 22:50:17 »
Vel melemu ala menittebeal Heva;

Bu kitapla ilgili benimde biraz araştırmam olmuştu. Kitabı alıp okumadım. Bu sebeple net birşey söyleyemem. İnternette araştırma yaptım epeyce. Bu kitap nedeniyle Şehid Seyyid Kutup çok eleştirilmiş.  Meshepsiz denmiş, masonlar için çalışıyor denmiş...(2 yıl amerikada kalmasının sebebide mason olmasıymış falan) Bu tarz pek çok zırvalık bulmak mümkün. Bunları geçip kitabın içeriğine baktığımızda şöyle komik bir manzara çıkıyor ortaya:

Seyyid Kutub S. 89 da şöyle bir başlık atmış:
“İslâm’ı ya bütün olarak alın yahut bırakın.”

Bu sözle ne demek istediği gayet açık. İşlerine gelen kısmı alıp işlerine gelmeyen kısmını görmezden gelenlere bir itaftır bu. Ama Kitabı ve Şehid Seyyid Kutub'u eleştiren kişi ne yazmış bu başlık için;

Alıntı
Halbuki İslâm âlimleri bir şeyin tamamı mümkün değilse mümkün olanı almak gerektiğini belirtmişlerdir. Seyyid Kutub’dan ilham alarak bir mezhepsiz çıksa, ya şeriatı tam uygulayın veya hepsini terk edin, bize namaz kıldırmayın, oruç tutturmayın, hanımlarımızı zorla açtırın derse yadırganmamalıdır.

Adam işine geldiği gibi anlamış. "ne alakası var şimdi bunun" demekten başka birşey gelmiyor aklıma. Açıklamaya bile gerek yok. Başka örnekler vereyim.


“Müslümanların ibadet yeri cami, nihayette, hıristiyanların, yahudilerin tapınakları olan manastır ve havralardan sonra zikrediliyor. Öyle değil mi kültürlü beyler?” İ. Etütler S.210

Burada da anlam açık. bahsi geçen kişilerin manastır ve havraları camiden önce zikrettiğini söylüyor. "kültürlü beyler" diyerekte bu kişilerin sözde kültürlü, eğitimli, ilim irfan görmüş kişiler olduğunu söyleyip onlara atıfta bulunuyor. Bizim elemanın yorumu ise şöyle:

Alıntı
Ne demek istiyor S. Kutub? Havra ve manastır camilerden önce zikredilmiştir, diyor. Yani camiler havra ve manastırdan sonra zikredilmiştir diyor. Yani havra ve manastırı camiden önemli tutuyor demek istiyor.(!)
Biz de soralım kültürlü beylere (!) Öyle değil mi? Yoksa baksana havra ve manastıra, kiliseye Cenâb-ı Hak ne kadar önem veriyor mu diyor. Bunların hangisi olursa olsun küfürdür. Batıla önem verilmez.

Başka örnek vereyim:

“Diktatörlerin ve taşkınların yüzüne durarak haykırmayanlar, ya bir büyük günah işliyorlar, ya münafık oldukları için böyle davranıyorlar.” İ. Etüdler S. 34

Gayet güzel söylemiş. Firavunu ve halkını düşünün. Maide 24ü hatırlayalım.(Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız.) Firavun askerlerininde firavunla aynı cezayı çektiğini hatırlayın. Sözün anlamı ortaya çıktı mı?
Peki bizim eleman bu sözü yine cımbızla seçip nasıl bir açıklama yapmış görelim:
Alıntı
Zaman ve zemin icabı zalim bir hükümdara haykırmamanın büyük bir günah olduğu veya münafıklık olduğu hangi muteber kitapta yazılıdır?


Kısacası olur olmadık yerlerde Seyyid Kutub'a asılsız iftiralar atılmış bu şekillerde. Cümleler cımbızla çekilmiş, istenilen anlam verilmiş. Daha pek çok örnek var buna benzer.

Ancak şunu da belirteyim. Kitabı ben okumadım. Şehid Seyyid Kutup hayatını anlatırken iki döneme ayırır. Birincisi, Allah'a olan inancını da koruyarak, sosyalizme yöneldiği ve daha çok edebi çalışmalara ağırlık verdiği dönemdir ki, kendisi bunu "cahiliye dönemi" olarak adlandırır. İkinci dönemi ise Allah'a ve hak dine döndüğü dönemdir. Bu birinci dönemden ikinci döneme geçişi sırasında da bazı dini içerikli kitaplar yazmıştır. Örneğin El-Melik kitabını bu dönemde yazmış ve sonradan bu kitabı hakkında "keşke kitabın konusu Yunan felsefesine göre değilde, İslâmi ruhla yazılmış olsaydı. İnşAllah gelecekteki konular, hayata, kainata ve insana özel bir bakış açısı olan İslâmdan kaynaklanır" diyor. Bu İslâmî Etüdler kitabıda böyle bir geçiş dönemi kitabı olabilir. Ben buraya sadece internet sitelerinde kitapla ilgili yapılan incelemelerde gözüme çarpan saçma örneklerden birkaçını koydum. Belki kitabın içerisinde gerçekten sapık fikirler, yanlışlar olabilir. Kitap bu geçiş döneminde yazılmış olabilir. Okumadan, bütünü görmeden bilemem.

Buraya kitabı okuyan ve hakkında daha çok bilgisi olan biri yazmalıydı ama baktım bayadır birşey yazılmamış, bari ben bildiklerimi yazayım dedim. İnşeAllah bilen biri çıkar

Çevrimdışı Hak Mücadelesi

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • İleti: 1244
Ynt: Seyyid Kutub (Rahimehullah)
« Yanıtla #2 : 14 Kasım 2011, 02:20:07 »
Şehid Seyyid Kutub'un, İslâmî Etüdler isimli kitabı hakkında bir bilginiz var mı var ise nedir ?

Cevap: Kitap hakkında bilgi vermeden önce, kitabın yazıldığı yıllar hakkında bilgi vermek istiyoruz:

Kitap, Seyyid Kutub’un yaklaşık olarak 1950 ile 1954 yılları arasındaki gazete ve dergilerde yayımlanan makalelerinden, konferanslarından seçilmiş bölümlerin bir araya getirilmesiyle meydana gelmiş. Zaten kitabı da o 1954’te Amerika’ya gittiğinde yayınlanmıştır.

1952 yılında Kral Faruk, hür subayların müdahalesiyle tahttan indirildi ve yerine oğlu geçirildi. O da bir yıl sonra tahttan indirildi ve cumhuriyet ilan edildi. Yani bu kitabın yazıldığı yıllar Mısır’ın siyasi tarihinde bir dönüm noktası. Kral Faruk zamanında seçim yapardı halk. Seçimden sonra da kral hükümeti atardı. Fakat İngiliz intisabı altında idiler. Yani kral, Türkiye’deki cumhurbaşkanına benzer bir rol üstlenmişti. Şu anki Filistin’in durumu gibi yani…


Kitaptaki hatalara geçmeden önce şunu belirtelim ki, Seyyid Kutub bu kitabından beri olduğunu açıklamıştır ve bu kitapta mevcut olan, biraz sonra belirteceğimiz yanlışların zıttı olan doğruları, hapisteyken yazdığı kitaplarında belirtmiştir.

Bu kitaptaki makaleleri incelediğimizde bu makalelerin, basit bir yazardan çıktığını görürüz. Şu an günümüzde gazete ve dergilerde yazı yazan basit yazarların yazdığı cinsten yazılar. Halkı güzel ahlaka, doğruluğa çağıran yazılar ve o zamanki küfür kanunlarıyla yönetilen Mısır’ın daha iyi bir seviyeye gelmesi için çalışan bir yazarın yazıları.

Yazarın bu kitabından anlaşılan o dur ki, o dönemdeki beşeri kanunlarla yöneten kralın küfürlerini açık açık yazamamış, onun bir tağut olduğunu belirtememiştir. Bunun sebebi, -yazılarından anladığıma göre- korkusu değil, onun akidesinden kaynaklanıyordu. Kitabın bazı bölümlerinde tağutlardan bahsedilirken, Allah’ın hükmüyle yönetmeyenlerin tağut olduğundan söz ederken kendi zamanının en büyük fitnesi olan bu konuyu, sanki normal, basit bir meseleymiş gibi ele almış; gerekli önem ve ehemmiyeti göstermemiştir. İslam yazarı olarak ortaya çıkmış bir kişiye bu sorumluluk bile yeter. Fakat hapisteyken yazdığı kitaplarına bakarsak bunun tam zıttı bir tavır takındığını görürüz. Zira o en zayıf zamanında iken, yani tağutların elinde tutsak iken hakkı açıklamış, tağutların tağutluklarını onların yüzüne haykırmıştır. Zaten Seyyid Kutub’u Seyyid Kutub yapan da hapishane yıllarındaki bu büyük kıyamıdır.

Yazar kendi ülkesindeki yazarların doğuya karşı bir iç yenilgilerinden bahsedip dururken, kendisi de aslında bu yıkımın altında kalmıştır. Diyor ki: ''Böylece Kur’an, ruhi ve maddi hayatta kadının hakkını tespit ve tescil ederken, hiç duraksamadan ve tereddüt etmeden erkekle olan eşitliğini de vurguluyordu.'' İslam’ın kadını erkekle eşit tutmadığını, sorumluluklarının ve görevlerinin farklı olduğunu bilmeyen bir kişi var mı?

Yazar bu kitaptaki birçok makalesinde bir İslam bloğu kurmaktan bahsediyor, komünist bloğa ve doğu bloğuna karşı. Fakat bu bloğu kiminle kuracak, işte buradaki bu sorunun cevabı, yazarın o yıllardaki akidesini ortaya koyuyor. Bu bloğu o zaman krallıkla yönetilen Mısır’la, Suud’la, Irak’la,  laiklikle yönetilen Türkiye’yle ve bunlar gibi Allah’ın hükümleriyle yönetilmeyen ülkelerle kuracak.

Aslında yazarın yazılarını okuyan bir kişi diyebilir ki; “yazar bu ülkeleri tekfir ediyordu.” Ve yazarın şu ve benzeri yazılarını örnek getirebilir: ''Onun rasulliği zulüm ve tecavüz ve azgınlık putuna karşı da bir inkılâptı. Öyle ki o hükümdar ve sultanlardan her türlü imtiyaz ve koruma yetkisini alarak, yasama konusunda bütün hak ve yetkileri yalnızca Allah’a tanıyan, ilahi hükümleri yürütecek idarecileri seçme konusunda da her türlü seçim hakkını millete veren bir inkılâptı.''

Evet, Seyyid Kutub’un kitabında bu tür yazılar az da olsa var ama bakın bununla beraber ne yazmış. 1953 yılında cumhuriyetin ilan edildiğini belirtmiştik. Cumhuriyetin ilanından sonra İhvan-ı Müslimin cemaati seçimlere katıldı. Kendisi de bu cemaatin bir üyesiydi. Seçimlerden sonra kaleme aldığı yazıdan bir bölüm naklediyoruz:  ''Mısır siyasi partileri medeni öğretilerinden kaynaklanan programlarını yayınladılar. Öbür yanda Müslüman kardeşler örgütü de İslam kaynaklı programlarını açıkladı; biri ithal malı öksüz cılız bir program, diğeri ise tamamen yeni, güçlü, içtenlikli, atılımcı ve toplumu ileriye götürücü bir program. Böylece aralarındaki fark açık seçik bir şekilde ortaya çıkmış oldu...

“Doğrusu bu Kur’an, en doğru yola götürür.” (İsra: 9)

Şimdi İslam’ın sosyal ilkeleri ile söz konusu partilerin propaganda amaçlı programlarına ilişkin bazı ayrıntılı bilgiler ve yorumlar sunmak için gelen ilk fırsatı değerlendirelim. Böylece sık sık gündeme getirdiğimiz ve ancak manevi körlükten uzak kalpleri Allah tarafından açılan kişilerin inandığı hakikatler somut hale gelmiş olsun.

İslam davetçileri, devrik kralın ve işbirlikçileri yardımcılarını ve cinayetlerini ört bas edenleri de kapsayan geniş bir temizleme hareketi teklif ederken kötü bir iş yapmış, dolayısıyla da lekelenmiş değillerdir. Yapılması gereken de budur. Zira kirli eller devrinden sonra da karanlık dönemlerde olduğu gibi rahatça icraat yapmalarına göz yummak doğru olmaz.”


Seyyid Kutub’un İslam davetçileri olarak isimlendirdiği kişilere bir bak! Kafir bir parlamentoda millet vekilliği yapan tağutlar. Kirli düzen diye bahsedilen krallık, peki ondan sonra gelen cumhuriyet hakkında ne diyor? Evet, yazıyı okuyunca anlaşılıyor ki, o cumhuriyetten medet uman bir yazar…

Devam edelim: “İslam davetçileri ne yalan aristokrasi çamuruna bulaşmıştır ne de menfur sınıfçılık batağına. Onlar mutlak eşitliğe çağırır herkesi, mutlak eşitliğin gerçekleştirildiği bir toplumda ise hakları üzerinde dikta uygulayan zorba idarecilerin maslağa yer olmadığı gibi üst düzeydeki yöneticiler için ayrı halk için ayrı mahkemeler de yoktur. Hatta halkın icraatından başka icraat da, İslam davetçileri, bütün herkesin normal mahkemeler önünde bir tutulmasını, herkes için aynı uygulamanın yapılmasının gerçeğini savunur. İslam servette ve yargıda ya da diğer haklardan herhangi birinde devlet başkanı dahil üst düzeydeki hiç bir yöneticiyi normal vatandaşın üstünde görmez. Onlara ayrıcalık, daha fazla hak tanımaz. İşte İslam davetçilerinin sözcülerinin İslam adına istedikleri budur. “

İşte o zamanki Seyyid Kutub’a göre İslam davetçileri bunlardır. Kendi yanlarından çıkardıkları kanunlar karşısında herkesi eşit tutan tağutlar. Seyyid Kutub tağutların mahkemelerini meşru görüyor ve bunun çığırtkanlığını yapıyor...


Ayrıca Mısır’da seçimlere katılmak için başvuruda bulunmuş ve bu başvurusu kabul edilmediği için seçimlere katılamamış olan Hasan el-Benna’ya “şehit” demektedir. Onu bir dahi olarak görmekte, ona bir çok övgüler yazmaktadır.


Yani sözün özü şudur ki; bu kitap Türkiye’de yayınlanmıştır. Hem de Yoldaki İşaretler kitabıyla aynı kapak altında. Yani iki kitabın kapağı da aynı yapılmış, sadece üzerine kitabın ismindeki değişiklik yazılmıştır. Doğrusunu Allah bilir ama yayınevi bu hareketiyle sanki bu kitap Seyyid Kutub’un İslam’dan önceki kitapları sağlam bir kitaptır izlenimini vermek istemiştir ve bu kitabı okuyan bazı kişiler Seyyid Kutub’un yazılarından çıktığı için Müslüman kardeşler örgütü gibi bir şirk örgütünü Müslüman bir yapı zannetmişlerdir. Seyyid Kutub’un bu kitapta yazdığı yazılara bakarak cehaleti mazeret saymışlar ve benzeri hatalara düşmüşlerdir. Fakat akideyi azıcık bilen bir kişi bile bu kitabı yazan kişinin kafir olduğunu ve yazdıklarının batıl yazılar olduğunu anlar ve şu anda gazetelerdeki basit yazarların yazılarını okurken kalbi sıkılan insanlar,  şunu bilsin ki bu kitabı okurken aynı şekilde kalbiniz sıkışacak.

Daha önce de dediğimiz gibi, Seyyid Kutub bu ve benzeri kitaplarından beri olduğunu açıklamıştır.



(Araştırmayı yapan kardeşimize teşekkürlerimizi sunuyoruz; Rahman kendisinden razı olsun.)


Kitabı kendisinin hangi dönemine aittir ?

Cevap: Seyyid Kutub'un "İslami Etüdler" ismini taşıyan kitabı, Seyyid Kutub'un Müslüman olmadan önceki dönemine aittir.

Çevrimdışı Burhân

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 17
Ynt: Seyyid Kutub (Rahimehullah)
« Yanıtla #3 : 16 Kasım 2011, 11:26:47 »
Öncelikle en azından yüzeysel de olsa okuduğunuz için teşekkür ederim..

Kitabın (İnşâAllah) Şehid'in hangi dönemine ait olduğunu tartışmanın verdiğiniz cevaptan sonra gereksiz olacağını düşündüm. Bundan daha ön Plana çıkan ise, okuyan arkadaşın tamamen ön yargılı ve nefsanî okumuş olması ve kendi kafasındakilerle bağdaştıramadığı için acaba neresinden ne bulsam da yazsam dediği bi yazı olmuş.

Kitabı size sorduktan bi müddet sonra bende okudum ve şuan da önümde duruyor. Okurken sıkılmak bi yana hafızam da kalıcı cümlelerine şahit oldum. Asla ve kat'a kitabın içeriğinde "az da olsa" diye geçiştirilmeye çalışılan kısım böyle küçümsenecek kadar olmadığı gibi kitabın geneli bu söze başlı başına bi reddiyedir.

Alıntılanıp sorgusu okuyanların kanaatine bırakılan "Erkek-Kadın Eşitliği" kısmı kesinlikle yansıtıldığı gibi değildir. Orda kadının kölelikten kurtuluşu ve İslamın onu yüceltmesine değinmiş ve alıntılanan cümle öncesi geçen Âyetlerden evvel şunu yazmış:

"...ŞER'i ÖLÇÜLER DAHİLİNDE KADININ BÜTÜN İNSANÎ HAKLARINI VERMİŞ VE BİR DAHA BU HAKLARIN YİTİRİLMESİ GİBİ BİR İHTİMALE MEYDAN BIRAKMAMIŞTIR. Oysa o dönem Roma'sının bilimsel toplantıların da kadının ruhu var mı yok mu konusu tartışılırken, Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyordu:

.....

"Ana Babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere hisse vardır. Ana- babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır." (Nisâ 7)" Bu konuda tereddütü olanlar Fîzilâl Tefsirine bakabilirler.

Diğer alıntıya birebir cevap verme gereği duymuyorum. Bi kaç cümlesiyle Kutub'un (Rahimahullah) bu yazdıklarınıza kendi reddiyesi yeterli olacaktır Biiznillah.

"İşte yeryüzü adaletinin aczi, en olmadık yerde üstesinden gelememesi."

"Burada yeryüzü adaletinin acizliği, yeryüzü Teşrii'nin sıskalığı, yeryüzü yasa koyucularının cücelikleri.."

"Allah'ın insanlık için Teşrii ile insanın kendisi için Teşrii arasında ki korkunç mesafe ..."

"Biz İslâm'ın hükmetmesini isterken, onun Şeriatının Teşrii'nin kaynağı olmasını taleb ederken, aslında en yüce Şeriat'ı, en ince icraatları, en mükemmel adâleti istemiş oluyoruz. CAHİLLER de dönüp bize: "14 asır öncesine dönmemizi mi istiyorsunuz ? " diyorlar.

Ne APTALLIK, ne CEHALET ! Asıl sizin KANUNUZDUR ÂCİZ ve BECERİKSİZ olan. SİZİN TEŞRİİnizdir asıl DONUK ve GERİ olan. Bunu anlasanız ya! "


"Bizim Şeriatımız ne Kral'ın önünde acizdir, nede CUMHURBAŞKANININ! Ne BAŞBAKANın, ne BAKANın nede herhangi bir büyüğün!..."

"Bizde ki kanun adamlarına bakıp da acı acı gülmemek elde değil. Onlar ki kendi Şeriatlarını çağdaş ve ilerici, Allâh'ın Şeriatını da eski ve gerici sayıyorlar. NE ÇARPIK ZİHNİYET..!"

Evvel de ve Âhir de Hamd Allâh'a Aittir.

Çevrimdışı Hak Mücadelesi

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • İleti: 1244
Ynt: Seyyid Kutub (Rahimehullah)
« Yanıtla #4 : 20 Kasım 2011, 00:33:55 »
Kitabın (İnşâAllah) Şehid'in hangi dönemine ait olduğunu tartışmanın verdiğiniz cevaptan sonra gereksiz olacağını düşündüm.

Bu kitabın hangi döneme ait olduğunu 03 Kasım 2011, 00:00:45 tarih ve saatli mesajımızda ilk olarak cevaplamıştık. Belki arada kaldığı için dikkat etmediniz.

Kitabı size sorduktan bi müddet sonra bende okudum ve şuan da önümde duruyor. Okurken sıkılmak bi yana hafızam da kalıcı cümlelerine şahit oldum. Asla ve kat'a kitabın içeriğinde "az da olsa" diye geçiştirilmeye çalışılan kısım böyle küçümsenecek kadar olmadığı gibi kitabın geneli bu söze başlı başına bi reddiyedir.


Elbette bu kitap içinde çok güzel şeyler vardır. Fakat Seyyid Kutub bu kitabı yazdığı sırada İhvan cemaatindendi ve İhvan'ın akidesinin bozuk olduğunu en basit Muvahhid bile bilir. Dolayısıyla bu kitap tevhidi net anlatan bir kitap değildir. Çünkü sahibi o zamanlarda Muvahhid değildi.

Çevrimdışı Sahnun

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 14
Ynt: Seyyid Kutub (Rahimehullah)
« Yanıtla #5 : 20 Kasım 2011, 01:09:52 »
"Müslüman Kardeşler (İhvani Müslim)'in çağrısı son derece açık bir çağrıdır. Bu çağrının grift, kapalı hiçbir yanı yoktur. Böyleyken Kardeşler'in çağrısı, Hiç şüphesiz İslam'ın çağrısıdır." (Seyyid Kutub / İslam'i Etüdler - sf: 259)

Bu yazılar, Seyyid Kutub'un İhvan cemaatinin bir parçası iken yazmış olduğu yazılardır. Peki, bu kitapta çok övdüğü İhvan cemaatinin lideri Hasan el-Benna'nın çağrısına bakalım.!

Hasan el-Benna'nın Mısır anayasası hakkında şu sözleri söylemektedir:

"Bu esaslar dahilinde parlementer sistem, İslam'ın hükümet sistemine koyduğu esaslara aykırı değildir. Yine parlementer sistem bu esaslarıyla İslam nizamına uzak ve onca bilinmeyen şeyler değildir. O halde gönül rahatlığıyla diyebiliriz ki Mısır anayasasını oluşturan temel prensipler İslami prensiplerle çatışmaz, İslam'a uzak veya İslamca bilinmeyen şeyler değildir." (Hasan el-Benna / İslam Işığında Problemlerimiz - sf: 49)

Hasan el-Benna'nın Mısır anayasası hakkındaki görüşleri bu şekildedir. Peki, bu anayasada ki zina cezası hakkında neler yazılı bir bakalım:

Mısır, Cezayir, Tunus, Fas ve birçok arap devletlerinde tatbik edilen beşeri anayasaya göre zina yapan ister evli, ister bekar olsun cezası; iki seneden fazla olmamak şartıyla hapsedilmektir. Bazen hapis cezası yerine para cezası da verilebilmektedir. Hatta bu beşeri kanunlar, zina yapan kişiye, kendisini bu suçtan kurtarması için imkanlar tanır. Şöyle ki; zina suçuyla itham edilen evli kadın zina suçunun cezasını almamak ve aleyhine açılan davayı iptal etmek için bir takım iddialarda bulunabilir. Şayet aşağıdaki iddialardan birisini ispat ederse zina suçundan dolayı ceza almaz:

1 - Kocasının daha önce zina yaptığını ispat etmek.

2 -  Zina hadisesinin üzerinden üç ay geçtiğini ve kocasının bunu bilmesine rağmen dava açmadığını ispat etmek.

3 - Mağdur olan kocanın davasından vazgeçmesi.

4 - Zina yaptığı esnada kocasının da bulunduğunu ispat etmek.

5 - Kadın zina suçundan dolayı hüküm aldıktan sonra, kocasının onu affedip bu hükmü durdurması.

Zinayla suçlanan erkek ise, kendini müdafa etmek ve ceza almamak için şunları ileri sürebilir:

1 - Cima olmadığını iddia etmek.

2 - Zina eden evli kadının rızasının olduğunu ve evli olduğunu bilmediğini söylemek.

3 - Zina yerinde o vakitte bulunmadığını ispat etmek.

4 - Zina yaptığı anda aklının tam olarak yerinde olmayıp sarhoş olduğunu iddia etmek.

5 - Zina ettiği kadının kocasının dava açmaması veya davasından vazgeçmesi.

Bunlardan birini ispat etmesi halinde zinakar evli erkeğin beraatine hüküm verilir. (Mısır Cinai Kanunlar madde 30/271-276) (Et Teşri FişŞeriati Ve’l Kanun s: 52 Dr. Abdulhalıkın Nevavi)
 
Mısır anayasasına göre; evli bir erkek eğer evlendiği kadının yatağında zina yapmış ve bu ispat edilmişse altı aydan fazla olmamak üzere hapis cezası alır. Eğer zinayı hanımının yatağında değil başka bir yerde yapmışsa ceza almaz.
 
Değerlendirmeyi siz yapın.!

Not: Değerlendirmeyi siz yapın lakin şunu söylemeden geçmek olmaz. Seyyid Kutub bu küfür olan inançtan dönmüştür.



SOSYAL MEDYADA PAYLAŞ

Yapılan paylaşımlar vesilesi ile Allah'ın razı olmadığı, İslam'a zıt olan şirk (Allah'a ait hak, sıfat ve yetkileri Allah'tan başkasına veyahut Allah'la beraber başkasına vermektir) ve küfür (gerek inatla gerek cehaletle gerekse inat edenleri taklit sebebiyle Allah'ın tevhidini inkar ve rasulünü yalanlamaktır) içeriklere veyahut bunların savunuculuğunu yapan kurum veya kuruluşlara ulaşmanız halinde hiçbir sorumluluk kabul etmiyoruz.
Facebook  Twitter  Google