İddia: “Yazarın bu şekilde açıklamasına gözümden kaçan bir batıl yoksa aynen katılıyorum. Daha öncede bahsettiğim gibi yazar burada bayrak kavramına değil bizzat bayrağın yüklenip taşıdığı anlamda var olan illete küfür hükmünü bina etti. İllet yok olduğu zaman hükümde yok olur. Dikkat ederseniz bu ifadelerde asla kişinin bayrağı asması konusunda bayrağın hakikatini bilmeme haricinde hiçbir mazaret kabul etmedi.Meseleyi dinin aslından gördü,haç ile tağutun bayrağını asan kişinin hükmünü bir tuttu.Tağutun bayrağını asan kişilerin bu amellerinin küfür olma illetini bir çok yönden güzel bir şekilde ızah etti.Fakat son anda başkasına ait olan görüşü kitabı kopya ederken görmemiş olacak ki küfür olan kendi akidesine muhalif olarak nakletti.Yukarda kırmızıya boyadığım ve 2.küfür görüşü dediğim ifadeler bu benimde tasdik ettiğim ifadelerle çelişmekte bir birisini nakzetmektedir
Cevap: Sizin okuduğunuzu anlamama ve kasıtlı ve kasıtsız olarak olayları saptırma gibi bir hastalığınız olduğundan dolayı bu meseleleri anlamamanız ve böyle çarpık bir anlayış ile anlamanız gayet tabiidir. Bunu sizde teşhis ettiğimiz hastalığın bir yan etkisi olarak görüp bu halinize acıyorum… Bu itirazlarına yazarın sözlerini izah ederek cevap vereyim;
Şeyh eserinde şöyle diyor;
“Kim bu bayrağı sever, onu evine asar, dağıtır veya kendisine bir simge edinirse o kimse bu amelleriyle tağuta bağlı olduğunu, onu kabul ettiğini zahiren göstermiş olur. …….Şayet böyle yaparsan hayvanlardan daha aşağı bir seviye ineceğini bil! …………Bu mesele tevhidin feri meselesinden değil aslından, yani; lâ ilâhe illAllah'ın şartlarından ve tevhidin gereklerindendir”
İzahat: Biz şeyhin bu söylediklerine katılıyor, bunun hak olduğuna, bunda bir kapalılık olmadığına, bu ifadelerle bizim söylediklerimiz arasında biz çelişki olmadığına şahitlik ediyoruz. Ve diyoruz ki;
Kim tağutların bayrağını sever, dağıtır, kendinde simge edinirse bu kişi bu ameliyle zahiren tağutlara bağlı olduğunu ifade etmiş ve onu kabul ettiğini göstermiş olur. Bu kimse bu ameli ile dinin aslını bozmuş ve hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye inmiştir. Bu kimse tevhidin gereklerinden olan; tağutlara ve onların şiarlarına buğzetmek, bunlara saygı göstermemek, bunları yüceltmemek gibi bir amelin aksine zahiren bunlara buğzetmemiş, bunları yüceltmiş ve bunlara saygı göstermiştir. Bu kimsenin bu ameli dinin aslıyla alakalıdır. Ve bu konu dinin aslıyla alakalı olduğu için bu konuda cehalet mazeret değildir.
Ancak El-yemeninin fetvası bahsi geçen kişiler böyle bir fiili işlemediler. Bu kimseler her ne kadar zahiren buna benzeyen bir fiil işlemiş olsalar bile bu kimselerin durumu araştırıldıktan sonra şunlar açıkça görülür;
1- Bu kimseler tağutlara, onların şiarlarına buğzetmiş, bunlara saygı göstermeyen, bunlara tazim edip, yüceltmeyen kimselerdir.
2- Bu kimselerin kalplerinde, amellerinde tağutlara ve onların şiarlarına karşı hiçbir saygı, tazim, bağlılık söz konusu değildir.
3- Bu kimseler İslam’ın yüce, üstün olduğuna, hükmünün hak olduğuna inan kimselerdir.
4- Bu kimseler onların bayrağını onların hükmü altında yaşadıkları, onların vatandaşı oldukları için astılar.
5- Bu kimseler işledikleri amelin hükmü konusunda cahildirler.
6- Bu kimseler bu bayrağa herhangi bir sevgi ve saygı göstermemiştir.
Şimdi bu şartlar ışığında el-yemeninin fetvasında bahsi geçen kimseler ile şeyhin bahsettiği kişileri aynı konuma koymak, onları aynı vasıfla vasıflandırmak İslam’ın hükümlerini anlamayan cahil kimselerin işidir.
Gerek biz, gerekse el-yemeni fetvada bahsi geçen kimselerin işledikleri amelin, nasların zahirine göre bu kimselerin iman sahibi olmadığını söylemekteyiz. Fakat fiile hüküm vermek ile faile hüküm vermek farklı olan durumlardır. Fetvada bahsi geçen kimseler zahiren onların bayrağını astıkları, onlara bağlı olduklarını ifade etmiş oldukları için işledikleri amelin zahirine göre bu kimselere ağlabuzzan ile kafir hükmü verilebilir. Ve zaten el-yemeni de bu kimselerin nasların zahirine göre iman sahibi olmadıklarını beyan etmiştir. Bu kimseler onların bayrağını astığı zaman bir müslüman bunu gördüğünde durumlarını araştırmadan bu kişilerin işlediği amelin zahirine göre ağlabuzzan ile bunlara kâfir hükmü verirse bu kimse yanlış yapmış olmaz. Çünkü amelin zahiri küfürdür. Ancak bu kimselere hem dünya hükmü açısından, hem de ahiret hükmü açısından kâfir hükmü verebilmek için bu kimselerin durumu araştırılır, tekfirin engelleri ortadan kaldırılıp ona göre hüküm verilir. (Bu sizinde kabul ettiğiniz bir şeydir. Zira siz de bu kimseler için tekfirin engellerini araştırıyorsunuz. Bizim bahsettiğimiz de budur. ) Şöyle ki;
Tevhidin aslını sağlamış tanıdığımız bir müslüman (Daha öncede bahsettiğim gibi bu kişi tağutlara ve bunların şiarlarına buğzetmiştir. Şayet bunlara buğzetmeseydi müslüman olmazdı.) gemisine, yakasına tağutların bayrağını asmıştır. Bu kişi hakkında işlediği amelin zahirine göre ağlabuzzan ile kafir hükmü verilir. Çünkü işlediği amelin zahiri bu tür şiarlara saygı gösterdiğini, tazim ettiğini ifade eder. Ancak bu kişiye hem dünya hükmü açısından, hem de ahiret hükmü açısından kâfir hükmü uygulanacağı zaman kişinin durumu araştırılır ve bu kişinin niyeti sorulur. Zira bayrak asma ameli birkaç manaya gelebilir. Bu kişiye bu bayrağı neden astığı sorulduğunda;
“Ben bu bayrağı gemiye kâfirlerin sularından rahatça geçmek için, bana bir mefsedetin ulaşmaması için rahat ticaret yapmak için astım. Bu bayrağa hiçbir saygı ve tazim göstermiş değilim, ne kalbimde ne amelimde tağutlara ve onların şiarlarına karşı hiçbir saygı yoktur ve ben bunlara buğzetmişim.” derse bu kişi tağutlara ve onların şiarlarına buğzetmemiş denilmez. Bu kişinin işlediği fiil dinin aslını ilgilendirmediği için bu konuda cehalet, tevil mazeret olabilir. Ve bu kişinin kendisini küfürden kurtaracak bir tevili mümkün olduğu için bu kişi tekfir edilmez.
Zira bayrak asma ameli birkaç manaya gelebilen bir ameldir. Kişi buna tazim etmek ve bu devletin dinine bağlı olduğunu göstermek içinde bunu asabilir veya bu devletin vatandaşı olduğunu, onun hükmü altında yaşadığını ifade etmek içinde asmış olabilir. Bayrak asan müslümana hemen “bu kişi tağutların şiarlarına saygı gösterdi, bunları yüceltti, dinin aslını bozdu” denilmez. Zira kişi bu bayrağı o devletin vatandaşı olduğunu ifade etmek için asmış olabilir. Ve bu dinin aslıyla alakalı bir mesele olmadığı bu konuda cehalet mazerettir.
Evet, el-yemenin fetvasında bahsi geçen kimseler ile Şeyh Ziyaeddin el-Kudsinin eserinde bahsi geçen kimseler arasında bir bağlantı yoktur. Zira bayrağı tazim, din olarak bağlılık için asmak, onu sevmek için asmak başka ki- bu dinin aslını ilgilendirir ve bizatihi küfürdür, bu konuda cehalet mazeret değildir, bu bayrağı sırf bu devletin vatandaşı olduğunu, onun hükmü altında yaşadığını ifade etmek için asmak ki –bu bigayrihi küfürdür, dinin aslıyla alakalı değildir ve bu konuda cehalet mazeret olabilir- başka olup iki olay farklıdır.
Bu iki mesele arasında ayrım yapamayan, iki meseleyi karıştırıp bizi çelişki ile itham edenler aslında bu meselelere vakıf olmayan, sadece yüzeysel olarak meseleleri ele alan cahil kimselerdir. Bunların bu meseleyi anlamaları için öncelikle bu iki durum arasında farkı iyice idrak etmeleri gerekir.
İddia:Şöyle ki yazar tağutların bayrağını asma amelini dinin aslından gördüğü, geçerli bir tevil ve ikrah haricinde hiçbir mazaret kabul etmediğini beyan ettiği halde daha sonra şu görüşleri ileri sürerek kendisi ile çelişmektedir.
Cevap: Daha öncede ifade ettiğim gibi el-yemeninin fetvasında bahsi geçen kimseler ile şeyhin eserlerinde bahsettiği ve dinin aslından gördüğü meseleler farklı meselelerdir. Yine diyoruz ki; Kâfirlerin şiarlarını sevmek, bunları yüceltmek ve tazim için asmak bizatihi küfürdür ve dinin aslını ilgilendirir. Ancak bayrağı tazim ve saygı için değil, sadece vatandaşlığı ifade ettiği için asmak bigayrihi küfürdür ve dinin aslıyla alakası yoktur. Bu iki mesele arasında ki farkı anlayıp, cehaletinizi giderdiğiniz zaman söylediklerimizi anlarsınız.
İddia: Ziyaeddin el kudsi diyor ki “Fakat insanlar için bayrağın küfre delalet edişi, haçın küfre delalet edişi kadar net değildir. Bu nedenle kafirin bayrağını asan, onu simge edinen bir müslüman, ancak bu konudaki hak kendisine açıklandığı halde hala bu ameline devam ederse tekfir edilir. Dikkat edersek yazar tağutun bayrağını bile bile asan kişi hakkında duraksıyor ve tekfiri bayrağı asmanın hükmünü bilip bilmemeye bağlıyor. ksaca cehaleti mazaret görüyor. Yani bu görüşe göre birisi haçı asarsa derhal tekfir edilir fakat tağutun bayrağını bildiği halde asan kişi tekfir edilmez. Sakın yazarın burada şu görüşü savunduğunu sanmayın” Bir tağut, herhangi bir bez parçasını kendisine simge edinmişse ve bir müslüman onun tağutun simgesini olduğunu bilmiyorsa cehaleti mazerettir, ona o bez parçasının tağutun simgesi olduğu tebliğ edilir. Simgenin ne olduğunu öğrendikten sonra onu hak ettiği zelilliğe indirmezse tekfir edilir. Simgenin neyin simgesi olup olmadığını bilmeyen kişiyi kast etmiyor bilakis tağutun bayrağını asmanın küfür olduğunu bilmeyen kişiyi önce mazur görüyor asma bu küfürdür diyor sonra o kişi hala asmaya devam ederse tekfir ediyor. Dolayısı ile hak mücadelesinin ortaya koyduğu benimde kabul ettiğim usule göre bu görüş küfürdür.
Cevap: Bu yazınızda şeyhin hakkını gaspediyor, onun hakkında adaletsiz davranıp, söylediği söyleri kasıtlı veya kasıtsız olarak saptırıyorsunuz. Yukarıda astığınız yazıda hiçbir zaman bayrağın küfre delalet ettiğini bildiği halde onu evine, arabana asan, onu simge edinen müslümanın küfre girmeyeceği geçmiyor. Aksine bayrağın küfre delalet ettiğini bilmediği için onu asan, simge edinen kimseye hüccet ikame edilmeden tekfir edilmeyeceği geçmektedir. Zira kişi tağutun her şiarını tanımayabilir. Bu konuda cehalet mazerettir. Aynı şekilde haçın mahiyetini bilmeksizin onu asan kişide hemen tekfir edilmez. Örneğin; Kendisine haçın ne olduğu hakkında bilgi ulaşmamış bir müslüman bunu kolye vs. zannederek boynuna asarsa bu kişi hemen tekfir edilmez.
Bayrak ile haç arasında fark kısaca şöyledir;
Haç küfrün, bir inancın açık, zahir bir simgesidir ve haçın küfre delalet edişi açıktır. Fakat bayrak öyle değildir. Bayraklar hemen hemen her zaman değişiklik arzeder ve her devletin bayrağını tanımak mümkün değildir. Farzedelim ki eski devletlerde 50 bayrak varsa, şimdi günümüz de 200 ila 250 küsür bayrak mevcuttur. Müslüman bu kadar bayrağı ve ya bu kadar ülkelerin bayraklarını tanımıyor olabilir. Zira bir bez parçası ve üzerinde bazı şekiller ve özdeşleştirilmiş renkler bulunuyor ve bunun üzerinde aşikâr olarak bayrak olduğu yazmıyor, müslümanda bunu tanımıyor ve bilmiyorsa bu müslüman bunu astığı için hemen tekfir edilmez ve bu ikame-i hüccet gerektiren bir durumdur. Kısaca haç ile bayrak arasında ki fark budur. İkisi de küfrün şiarı, simgesidir. Fakat birinin küfre delaleti açık, diğerinin ise her zaman açık değildir.
Bizler bayrak asma amelini bizatihi küfür olarak görmüyor ve bayrak asan kimseye hem dünyada hem de ahrette azabı hak edecek kâfir hükmü vermek için bu kimsenin durumunu araştırır ona göre hüküm veririz. Şayet kişi bayrağı sırf vatandaş olduğunu ifade etmek için asar, buna herhangi bir, saygı ve tazim göstermezse ve işlediği amelin hükmünü bilmiyorsa bu kişi hemen tekfir edilmez. Buna ikame-i huccet yapılır.
Meselenin daha iyi anlaşılması için açıklamada ilgili bölümü asıyorum;
Üçüncüsü: Bu gibi amelleri bilmeden yapan kimse mürted olmaz ve ta ki durumu araştırılıncaya kadar azabı hakeden kafir hükmü verilmez. Ancak bu amelin hükmünü öğrenmek için çaba göstermediği için kendisine fasık hükmü verilir ve tazir edilerek cezalandırılır. Zira kafir devletin bayrağını asmak küfürdür, ancak bizatihi küfür değildir. Bu sebeple cehalet mazeret sayılır ve kişi onu yücelttiğini bilmeyebilir.
Örneğin; hacca gitmiş müslüman bir kişi orada grubu belli olsun diye kendi ülkesinin bayrağını göğsüne asarsa bundan dolayı tekfir edilmez. Zira bayrak asmak bigayrihi küfür olan bir ameldir. Şayet bu kimse bayrağın hükmünü bilmiyor, bu sebeple ameli işlemiş ve amacı o gruba bağlı olduğunu göstermek ise her ne kadar yaptığı küfür olsa bile kendisine huccet ikame etmeden tekfir edilmez. Bununla bilikte azarlamayı hakeder.
Bu sebeple bir dine bağlı olduğunu göstermek ile bayrağı asmak arasında çokca fark vardır. Bu iki mesele arasındaki farkı görmeyen kimse cahil olan, hiçbir şeyi bilmeyen bir kimsedir. Çünkü kafirlerin dinine bağlı olduğunu göstermek bizatihi küfür olan bir fiildir. Fakat bir devlete bağlılığını göstermek için bayrak asmak ise bigayrihi küfürdür. Şayet bir kimse bayrak asmanın bizatihi küfür olduğunu iddia ediyorsa bu konuda bir delil ortaya koyması gerekir. Oysa bayrak asmanın bizatihi küfür olduğuna dair ne bir ayet ne de bir hadis vardır. Üstelik bayrak asmak bir kaç manalı bir ameldir. Kişi bir dine bağlı olduğunu göstermek için de asabilir, o devlete bağlı olduğunu göstermek için de asabilir veya tanınmak ya da bir menfaat elde etmek için de asabilir. O halde bu şekilde bir kaç manalı bir amel söz konusu olduğunda mutlaka niyet sormak gerekir. Şayet araştırma sonucunda kişi; “ben bu dine bağlıyım” derse mutlaka kafir olur. Zira bu söz tek manalı bir sözdür. Ama o kişi: “Ben bu devlete bağlıyım” derse bu söz bir kaç manalıdır ne kastettiğini sormak gerekir. Bu sebeple El-Yemeni’nin fetvasındaki bağlılık (tebaiyet) yani; o devletin vatandaşı olduğunu göstermek içindir. Yoksa o devletin dinine bağlılığını göstermek için değildir.
İddia: Şimdi sormak lazım dinin aslına gi-ren bir ameli yapan kişi neyin hükmünü bilmiyor? Elbette velayı bilmiyor peki velayı bilmeyen Müslüman olabilirmi? Tabi ki olamaz. Bu mazur görülen kişi tağutun bayrağı olduğunu bile bile nasıl onu asabilir? Asması tağutları sevdiğini gösterir.Tağutlara buğz eden birisi bunu şaka olarak bile yapamaz şaka yolu ile yaparsa mazur olur anlamında demiyorum.Şaka ilede yapsa kafir olur.Günümüzde ise bu bayraklara insanların ibadet ettikleri çok açık bilinen şeylerdir.Demagojiye hiç gerek yoktur anlayan anladı ne demek istediğimi.
Cevap: Sizin söylediklerinizi gayet iyi anladık. Demagoji yapan biz değiliz sizsiniz.
Daha önce hakkında gerekli açıklamayı yaptığımız için aynı meseleyi yeniden açıklamaya lüzum görmüyorum.
İddia: Bu konuda yaptığım Açıklama: Şimdide el yemeninin görüşleri tevil etmek için yazar bu küfür görüşleri ortaya atarak eski küfründen daha açık bir küfrü dile getirmiş oluyor. Kaideyi hatırlarsak orada kişinin tağutun bayrağını asan kişinin tekfir edilmemesi için ikrahın haricinde tek şart bu bayrağın küfrün simgesi olduğunu bilmemeyi getiriyorlardı. Ama bakın ziyaeddin el kudsi artık olayı aşmış dinin aslına soktuğu bayrak asma amelini işleyen bir kısım Yemenlilerin gemilerine bayrak asma-larına nasıl da cevaz veriyor? Sadece onlara değil günümüzde herkese şu mesajı veriyor. Hangi ülkeye aitseniz dünyevi çı-karlarınız için tevhidi ilgilendiren bir meselede taviz verebilir arabanıza, geminize bayrağı asabilirsiniz. Hatta dikkat edin daha önce sırf asma fiili dinin aslına girerken ve zahiren bu ameli işleyenleri asla mazur görmezken şimdi o kişilerin amellerine değil aynen yemeni gibi kalplerinde inkar varmı yokmu onu esas almaktadır.Günümüzün cehmiyyesi işte bunlardır.Adamlar resmen yemende İngilizlere boyun eğip onlara tabi olmuşlar birde üstüne üstlük bayraklarını gemilerine çekmişler buda gelmiş onların yaptıklarını küfür olacak şekilde ızah etmeye çalışıyor.Bu görüşlerden çıkan sonuç bayrağı asma konusunda sözde iddia ettikleri gibi tek mazeret bayrağın hakikatini bilmemek değil bilakis hakikatini bilseler bile dünyavi menfaatler,eziyetler,itibar kaybetme,vs gibi durumlarda da tağutun bayrağını asan kişiler mazurmuş.
Cevap: Öncelikle siz yazılanları ve eserlerimizde geçenleri anlayarak veya anlamaksızın, kasıtlı veya kasıtsız olarak saptırıyorsunuz. Zira biz defalarca izah etmemize rağmen siz yinede kendi görüşlerinizi dayatmakta ve kendi çarpık anlayışınız ile meseleleri lanse etmekten vazgeçmediniz.
Biz diyoruz ki; Tağutların şiarlarını sevmek, ona tazim etmek, ona buğzetmemek, onu yüceltmek bizatihi küfürdür ve dinin aslını ilgilendirir. Bu konuda cehalet mazeret değildir. Kişinin bu meselenin hükmünü bilmemesi onu tekfir edilmekten kurtarmaz. Ancak şöyle bir durum söz konusu olabilir;
Bayrak asma ameli birkaç manaya gelebilen, tevile istinası olan ve bizatihi küfür olduğuna dair hakkında nas bulunmayan bigayrihi küfür olan bir meseledir. Dolayısıyla bu mesele hakkında amelin zahirine göre bir hüküm verilebilir. Amelin zahiri bu bayrağa tazim etmek, onlara bağlı olduğunu göstermek olduğu için zahiren bu amele küfür hükmü verilebilir ve failede işlediği amelin zahirine göre ağlabuzzan ile küfür hükmü verilirse yanlış yapılmış olmaz. Ancak eğer faile azabı hakeden kafir hükmü veya riddet hükümleri uygulanacaksa bu durum da bir araştırma yapılır ve kişiye işlediği amel konusunda niyeti sorulur. Zira bu mesele birkaç manaya geldiği için burada niyet önemlidir. Bayrak asma ameli birkaç manaya gelir. Kişi bunu tazim, yüceltme ve saygı göstermek içinde asar veya sırf vatandaş olduğunu, o devleti hükmü altında yaşadığını ifade etmek için asmış olabilir. Şayet kişi bu bayrağı tazim, yüceltme ve saygı gösterme için aşmışsa böyle bir durumda bu kişi mürted olur. Fakat kişi bunu tazim için değil de sırf vatandaş olduğunu, o devletin hükmü altında yaşadığını ifade etmek için asarsa böyle bir durumda şayet el-yemeninin tahakkuk etmesini şart koştuğu şartlar tahakkuk ederse bu kişi İslam dairesi içinde kalır, fakat işlediği amel sebebiyle tazir edilmeyi hakeder.
Siz bayrak asma meselesini bizatihi küfür, dinin aslından gördüğünüz için böyle bir ayırımı yapamıyor ve bundan dolayı böyle çarpık bir anlayışa sahip oluyorsunuz. Sizin bu çarpık anlayışınıza göre; tağutlar bir ekmeği, bardağı, kumaşı kendisine sembol, şiar edinirse ve bu Müslüman evinin bir köşesine yüksek bir yere bu bardağı ve ekmeği bırakırsa bu kişi kâfir olur ve dinden çıkar. Size göre bunun gerekçesi de tağutun şiarlarına tazim etmektir. Böyle çarpık cahili bir anlayış size aittir. Zira siz tağutun şiarlarını asmayı bizatihi küfür görür, bunu dinin aslını ilgilendiren bir mesele olduğunu söylersiniz. Şayet böyle olursa evine bardağı, ekmeği, kumaşı yüksek bir yere bırakan kişinin niyeti ne olursa olsun sizin çarpık anlayışınıza göre bu kişi tağutun şiarlarına tazim etmiş, onu yüceltmiş ve saygı göstermiştir. Sakın size bu konuda iftira attığımızı söylemeyin. Zira sizin çarpık anlayışınız böyle çelişkili durumlarla örneklendirilebilir. Çünkü siz bayrak asan kişiyi hemen tekfir eder burada kişinin durumunu araştırmazsınız. Buna gerekçe olarak da bu meselenin bizatihi küfür olduğunu, dinin aslını ilgilendirdiğini ve amelin sadece bu şiarlara tazim etmek, bunları yüceltmek olduğunu iddia edersiniz. Bu anlayışınıza göre tağutlar bir bardağı, ekmeği ve bir kumaş parçasını kendisine şiar edinirse ve kişi tağutun bunu şiar edindiğini bildiği halde bunu sırf araç ve gereç olarak bu bardağı, ekmeği vs. evinin yüksek bir yerine bırakırsa bu kişi hemen mürted olur. Böyle çarpık anlayış sizin ideolojinizin bir mahsulüdür, yoksa benim size isnad ettiğim bir şey değildir.
Meseleleri saptırmanın, bizlere iftira atmanızın bir anlamı yoktur. Ne biz, ne de el-yemeni kişinin kalbinde ki durumuna göre kişiye hüküm vermiş değiliz. Bizler bayrak asma amelini dinin aslından görmüyoruz ve bu mesele birkaç manaya geldiği için bunu asan kişiye zahiren ağlabuzzan ile küfür hükmü versek te bu kimseye azabı hakeden kâfir hükmü ve riddet hükümlerini uygulayacağımız zaman kişinin durumunu araştırır ve bu konuda niyetini sorarız.
Söylediklerimizi anlamadan çarpıtmayın ve Allah’tan korkun. Fetva ve ona şerh mahiyetinde olan açıklama gayet açık ve nettir ve onlarda hiçbir zaman dünyevi menfaatler için tağutların bayraklarına tazim edileceği şeklinde bir ibare geçmemektedir. Bu sizin bize attığınız bir iftiradır.
İddia: Hatta sözde benim görüşüme göre tağut kendisine su içmek için bardak edinse,halı edinse,kilim edinse,çatal,kaşık vs vs edinse bir kişide tağutun bardağından su içse,halının üstünde yürüse,tağutun çatalı ile yemek yese onlara göre ben sözde bunların hepsine küfür demiş oluyormuşum!!!.Kısaca onlara göre benim mezhebim buymuş.Benim bu tarz görüşlere sahip oldu-ğumu bu şekilde sağda solda anlatsalar elbette bana kimse itibar etmez ve bu iftiraları dinleyenler benim sapık olduğuma giyabımda derhal hükmederler.İşte şayet bu yaklaşım cehaletten kaynaklanmıyorsa bir hilakarın hilesinden başka bir şey değildir. İlmi meseleler bu kadar sulandırılırmı hiç.Sizin yaptığınız ile demokrasi dininin mensupları olan siyasetçilerin kendi halkına demagogluk (halkın hoşuna gidecek tarzda konuşarak onu avlamak) yapmaları arasında ne gibi bir fark var?Sizde aynı onlar gibi kavramlarla oynayarak demagoji ( site üyelerinin varsa zaaflarını istismar ederek) yapıyorsunuz.
Cevap: Sizin görüşlerinizin ne olduğu, anlayışınızın ne kadar çarpık olduğu açıktır. Bunu bizim farklı şekillerde yansıtmamız veya farklı mecralara çekmemiz söz konusu değildir.
Size göre; tağutların şiarlarını yüksek bir yere asmak her zaman ona tazim etmek, yüceltmek ve ona saygı duymak demektir. Ve kişi tağutun şiar edindiği bir şeyi (bu ne olursa olsun, yeter ki tağut onu şiar edinmiş olsun) yüksek bir yere asarsa bu kişi bizatihi küfür olan bir amel işlemiştir ve bu kişiyi tekfirden ancak astığı şeyin mahiyetini bilmemesi kurtarır. Ve bu kişi farzedelim ki; tağut bir kilimi, ekmeği, bardağı şiar edinse ve müslümanda evine ekmek alıp yerde kalmasın diye asarsa, kilimi duvar güzel görünsün diye yükseğe asarsa, bardağı da yerde kalmasın diye rafa koyarsa bu kişi tağutun bu şiarlarına tazim etmiş ve bizatihi küfür olan bir amel işlemiştir. Hal böyle iken bu kişiyi tekfirden ancak bu şeylerin tağutun şiarları olduğunu bilmemesi kurtarır. Şayet kişi bunların tağutun şiarı olduğunu bilir ve hangi niyetle asarsa assın bu kişi mürted olur. Böyle sapık ve çarpık bir anlayış sizin usulünüzden ortaya çıkmaktadır ve bizim size isnad ettiğimiz bir şey değildir. Peki, siz bizatihi ve bigayrihi küfür kavramlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda “Eymen” isimli üyemizin sorularına daha cevap vermiş değilsiniz.
Bu konuda bize yaptığınız sözlü sataşmalara cevap vermeye ve size laf yetiştirmeye “it ürür, kervan yürür” kabilinden cevap vermeye lüzum görmüyorum. Söylediklerimiz gayet açık ve nettir. Akıl ve idrak sahibi kimseler bunu anlar.
İddia: Aslında her ne kadar da bazı meseleleri ızah etmek için biza-tihi-bigayrihi kavramlarını kullansanızda bu konuda kavramala-rın içini batıl olacak tarzda doldurduğunuzun farkında değilsi-niz bile.Bu usulü sanki bir nass’mış gibi yıllardır içi boş olarak tekrarlayıp duruyorsunuz .Bakın mesele sizin abartığınız gibi karmaşık değil bir kere. Şöyleki amele hüküm vermekle o ameli işleyen kişiye hüküm vermek ayrı şeylerdir.Ben tağutların bayrağını asmayı dinin aslından görüyorsam sebebini kaç kere açıkladım bayrak kavramına değil yüklendiği anlama taşıdığı illete göre hüküm veriyorum.İslam bayrağınada küfür hükmü verdiğimi nereden çıkardınız? İslam bayrağında küfür olacak illetler mi var.?!!!
Cevap: Siz bir usul ortaya attınız ve haliyle bunu bayrak meselesine uygulayıp işin içinden çıktığınızı zannettiniz. Fakat bununla birlikte bu usulünüzün ne tür çarpık anlayışlara sebebiyet verdiğini aklınıza getirmediniz. Bayrak asma amelini bizatihi küfür olarak gördünüz ve bunun tağutun şiarı olduğunu asan kişinin bizatihi olarak tağutu yüceltiğini, ona tazim edip saygı gösterdiğini gerekçe gösterdiniz. Ancak şayet böyle bir usul söz konusu ise;
Tağutun her şiar edindiğini asan (halı, bardak, ekmeği bile tağutlar şiar edinirse bile) bunun tağutun şiarı olduğunu biliyorsa asan kişi isterse bunu başka bir niyetle asmışsa; buna tazim, saygı ve yüceltmek için asmamışsa bile bu kişi tağutun şiar edindiği bir şeyi astığı ve amelinin zahiri bu olduğu için bu kişiye hemen mürted hükmü veriyorsunuz. Bu sizin usulünüzün bir mahsulüdür. Belki sizde halı, bardak, ekmek vs. tağutların şiar edindiği şeyleri asan kişiler tekfir etmezsiniz. Ancak şayet bunları tekfir etmezseniz ortaya attığınız usul ile nasıl ki bizi cahilce tekfir etmişseniz, kendinizi de öyle tekfir etmiş olursunuz.
Şimdi İslam bayrağı meselesini ele alalım;
Sizin çarpık anlayışınıza göre tağutların her şiar edindiği şeyi asan onun yüceltmiş, ona, tazim göstermiş, ona bağlı olduğunu, onun dinine tabi olduğunu ifade etmiş olur. Hal böyle iken tağuti bir rejim İslam bayrağını kendisine şiar edinirse ve Müslüman’da bu bayrağı İslam bayrağı olduğu için assa bile bu kişi mürted olur. Çünkü bu tağutun bir şiarı haline gelmiştir ve tağutların şiarlarını asmak bizatihi küfürdür, dinin aslını bozar. Siz de bayrağın yüklendiği manaya göre hüküm verdiğiniz için İslam bayrağını asan kişi tekfir edersiniz. (Böyle bir sapıklıktan Allah’a sığınırız. ) Sizin bu çarpık anlayışınızın batılılığını pratikte bir örnekle size açıklayayım;
Biliyorsunuz Suudi Amerikanın bayrağı “La İlahe İllAllah” yazılı İslam bayrağıdır. Haliyle Suudi Amerika bunu kendisine şiar edinmiştir. Bir Müslüman bu bayrağı evine, gemisine vs. astı. Siz bu kişinin kalbine! (Bizim kimsenin kalbine göre hüküm verdiğimiz anlaşılmasın.) bakmadığınız için tağutun şiar edindiği bir bayrağı astığı bu kişiyi tekfir edersiniz, bu kişiye mürted hükümlerini uygularsınız.(Bu kişi bayrağın şiar edindiğini bilerek asıyor ve niyeti de İslam bayrağı olarak asmaktır, tabi sizin için burada niyet önemli değildir!). Siz bu bayrak asma amelini dinin aslından gördüğünüz için bu konuda niyeti sormazsınız. Zira bu kişi tağutun şiar edindiği bir simgeye saygı göstermiş, tazim etmiş ve bu devletin dinine, sistemine bağlı olduğunu göstermiş olur. Böyle çarpık, sapık bir anlayışınız var. Aklınızı başınıza alın ve kendinize gelin.
İddia: Şimdi ben tağutun şiarı olan bayrağı asmanın umum olarak bizatihiküfür dediğim zaman İslam bayrağını asmaya küfür demiş mi oluyorum? Ve böyle demekle kişinin hiçbir mazaretini kabul etmemişmi oluyorum?Mesela puta secde etmek kavramı ile,küfrün şiarını asma kavramı arasında ne gibi bir fark var? Şimdi birisi puta secde etmek bizatihi küfürdür dediği zaman aman deme Allah’a secde etmeye bizatihiküfür demiş olursun mu diyeceğiz?Tağuta muhakeme olmak küfürdür kavramınıda kullanamayız çünkü öyle dediğimizde İslam mahkemesine küfür demiş mi olacağız?!!!!!!!!!!
Cevap: Meseleyi kıvırmanın sağa, sola saptırmanın anlamı yok. Ne dediğimizi gayet iyi anlıyorsun.
İddia: İşte demagoji, kavramlar arkasına gizlenme,kendini beğen-me,çok ilmi ızahlar yapıyormuş havası oluşturma,muhatabının sözlerini çarpıtıp onu salak yerine koyma,Muhatabına söyleme-diği şeyleri söyletip onu küçük düşürmeye çalışma şeklinde sizde var olan hastalıklara ne hikmetse Allah’ın izni ile bir türlü çare bulumadınız.Allah’ın hidayetinden mahrum olanların yakalandığı hastalık bu olsa gerek Allahu alem.
Cevap: Bu yazınızı okudum. Samimiyetle söylüyorum ki bu halinize çok üzüldüm. Kendi tutulduğunuz hastalığı, yan etkilerini ve sizde görülen belirtilerini gayet iyi izah ettiğiniz için bize, sizin hakkınızda teşhis koyma konusunda çok yardımcı olmuşsunuz. Sizi zayıflatacak, yavaş yavaş eritip yok edecek bir hastalığa yakalanmışsınız. Bu hastalığınızın ilacı, çözümü, şifası samimi olarak Allah’a yönelmeniz, bilerek veya bilmeyerek işlediğin hatalardan, attığınız iftiralardan, şahıslara beslediğiniz kin ve nefretten dolayı yaptığınız saptırmalardan tevbe edin ve halis niyet ve amelle Allah’a yönelin ki; belki rabbim size hidayet eder ve sizin karanlıktan aydınlığa çıkarır. Rabbimden halinizi düzeltmesini, kalplerinizi İslam’a açmasını, bütün uzuvlarınızı ile huşu ve hudu içinde samimiyetle hakka yönelmenizi nasip etmesini niyaz ediyorum.
İddia: Bak bakalım son getirdiğin kaideden burada eser varmı?Hadi o kaideyi tatbik et bu sözlere. Daha yazacağım çok şey var inşaAllah onlarıda en kısa zamanda yazarım. Mubarak ayda Allah sizlere hidayet versin diye dua ediyor sapıklıktan ve aşırılıktan alemlerin rabbi olan Allah’a sığınıyorum.Amin Allah’ım benim günahlarımı bağışla amin.
Cevap: El-Yemenin ve fetvası ve ona yapılan açıklama basit bir muvahhidin anlayacağı bir meseledir. Böyle en basit bir meseleyi kalkıp içinden çıkılmaz, anlaşılmaz ve okunulmaz bir hale getirdiniz. Yazdığınız büyük hacimli yazılar ilmi bir değer arz etmeyen aynı kelimenin farklı şekillerde defalarca tekrarlanışı, sataşma, iftira ve laf kargaşası ile tahkir amaçlı ifadelerle olayı asıl mecrasından saptırdınız. Sizinde bahsettiğiniz gibi mubarek ramazan ayı… Sizin bu tür çarpık anlayışınızdan dönmeniz bizi sevindirirdi. Fakat ne yapalım, elimizden geleni yapmamıza rağmen siz yine “dediğim dedik” kabilinden davranışlarla hatalarınızda ısrar ettiniz. Konu fazla uzatmanın laf kargaşası yapmanın, kısır tartışmalara girmenin ne bize, ne üyelere, ne de sizin gibi rant sağlayan kimselere bir faydası yoktur.
Not: “İmam buhari!” isimli üyenin bazı iddialarına konunun uzatılmaması, meselenin asıl mecrasından kopmaması için cevap verilmemiştir. Fakat bu tür iddialar daha önce cevaplanmıştır. Ve bu kimsenin iddia ettiği şeyler yeni şeyler olmayıp meselenin başından beri tekrar ettiği için, aynı şeyleri farklı kavramlarla defalarca yazması hasebiyle bunları cevaplamaya luzüm görmüyorum.
Son olarak;
Evet, Allah yardımı ve inayetiyle bir daha hakkı ortaya koyduk ve bütün gayretimizle izah etmeye çalıştık. Üzerinde tartışılan mesele hakkında ki görüşlerimizi en açık, bariz şekilde ifade ettik. Bundan sonra artık mesele herkesin anlayabileceği bir hal almıştır. Dolayısıyla idrak sahibi kimselerin bunu anlaması kolaylaşmıştır. Hal böyle iken sırf cedel, sataşma ve hakaret amaçlı konunun uzatılmasına müsaade etmeyeceğimizi şimdiden bildirmek isteriz. Zira meseleyi hem kendi açımızdan, hem de muarız açısından yeterince açıkladığımıza inanıyoruz. Konunun bir daha gündeme gelmesi halinde aynı iddialara aynı cevaplar verileceği ve laf kargaşasına dönüşeceği, olayın asıl mecrasından çıkacağı için bu tür aynı iddiaların yeniden gündeme getirilmemesini arzu ediyoruz.
Son Duamız;
Alemlerin Rabbi Olan Allah’a Hamd Olsun!