Hoş Geldiniz!

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için Giriş yapın.

Eğer üyeliğiniz yoksa Kayıt olun.

Gönderen Konu: Abdullah b. Abdul Bari el-Ehdel el- Yemeni fetvasına katılıyormusunuz?  (Okunma sayısı 47260 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı hakkatabi

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 1
imam buhari,

coco cola yazısı tersten okundugu zaman (haşa)"la mekke la muhammed" yazıyor, nike ın simgeside bir tanrıçanın simgesini ifade etmektedir ve bu ikiside küfür olan simgelerdir ve ikiside tagutun simgesidir. müslüman bir kişi kıyafetinin her hangi bir yerinde bu simgeleri taşıyor ise ve bu simgelerin anlamlarını bilmeden taşıyor ise cehaleti mazeretmidir değilmidir?

Çevrimdışı el-Vakkâf inde'l-Hak

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • İleti: 130
Allah (c.c), muttakilerin önderi ve rasullerin sonuncu Hz. Muhammed (s.a.s)’e kendi dili üzere (Arapça) mükemmel bir sistem, beğenilen bir din, aydınlatıcı ve felaha kavuşturucu bir nur olarak İlahi kanun ve kurallar barındıran en mükemmel şeriatı ve en mükemmel dini vahyetti. Bu mükemmel dini yükümlülere teklif, emre uyanlara vaad, haddi aşanlara tehdit ve âlemlere rahmet ve delil olarak gönderen Allah-u (subhanehu ve tealaya)  hamd olsun...

Salât ve selamın en güzeli; Rasullerin efendisi, Muttakilerin ve muvahhidlerin önderi, nebilerin sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.s)’e, onun ashabına, kıyamete kadar onun yoluna sımsıkı sarılan muvahhidlerin ve tüm nebi, rasullerin üzerine olsun.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun! Bir kavme olan düşmanlığınız, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adil olun! Zira bu, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun! Muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide: -8)

Bu kısa girişten sonra inşeAllah bize yönelik yaptığınız itham ve itirazlara cevap vereyim;

İddia: Üzerinde tartıştığımız meselede  birbiri ile çelişkili gördüğüm bir çok görüş ortaya attığınız halde sanki bu çelişkiler sizin yazılarınızda yokta ben size iftira atıyormuşum gibi beni suçlamaktasınız. Daha öncede yazmıştım hatırlıyorsanız şayet varsa size atmış olduğum iftira bana bildirin diye. Size kasıtlı olarak asla iftira atmadığımı ve yazdıklarınız haricinde konunun dışına saparak suçlamada bulunmadığımı bizzat sizin görüşlerinizden alıntılar yaparak  tek tek ispat edeceğim Allah’ın yardımı ile. “

Cevap: El-Yemeninin fetvası ve onun şerhi mahiyetinde olan açıklamaya yaptığınız itirazlar cevaplanmasına, çelişkili gördüğünüz yerler izah edilmesine rağmen siz yine sahip olduğunuz görüşlerden ne rucü ettiniz, ne de bu konuda bizimle, sizin aranızdaki ihtilafı çözecek bir cevap yazdınız. Yazdığınız cevaplar ise bizim size daha önce izah ettiğimiz meselelerdir. Burada çelişkiden bahsediyorsunuz. Ben sizin tavsiyeniz üzere yazılanları, El-Yemeninin fetvasını, ona yapılan açıklamayı ve sizin yaptığınız itirazları yeniden gözden geçirdim ve meselede herhangi bir çelişkinin olmadığını, sizin meseleyi sadece yüzeysel olarak ele almanızdan dolayısıyla bazı konularda hataya düştüğünüze şahit oldum. Allah’ın inayet ve yardımıyla meseleyi uzatmadan, laf kargaşası yapmadan çelişkili gördüğünüz yerleri izah etmeye çalışacağım. Gayret bizden, Tevfik ise Allah’tandır.

İddia: “Usulde esas olan “hüküm illeti ile beraber kaimdir”kuralıdır. Dolayısı ile şayet bir amele hüküm vereceksek o amelde ki illetin ne olduğunu ortaya koymamız lazım ki verdiğimiz hükümde anlaşılsın. Burada “bayrak” kavramına bir hüküm bina ediyor değiliz.Ve bizatihiküfür dediğim şey bayrak kavramı değil bayrağın tağutun şiarı olmasından dolayı aldığı/yüklendiği manadır.Dolayısı ile tağutun şiarını asmak taşıdığı illetlerden dolayı sizin tabirinizle bizatihi küfür hükmü aldığı  gibi bu küfür ameli dinin aslını yani tevhidin red kısmını ihlal eder/nakz eder.Tartıştığımız meselenin dinin aslını ihlal etme illeti sizin beyan ettiğiniz gibi.” tağutların şiarlarına saygı göstermek, onları yüceltmek.”tir. İşte benim bizatihiküfür gördüğüm budur meseleyi karıştırmayın.”

Cevap: Öncelikle siz olaya ya vakıf olmadığınızdan, ya da anlamadığınızdan dolayı, ya da olaya yüzeysel olarak yaklaştığınızdan dolayı bu konuda yanılgıya düşüyorsunuz.

Bayrağın bizatihi, bigayrihi küfür mü olduğunu daha önce izah ettik. Dolayısıyla bunu yeniden izaha ve açıklamaya gerek yoktur.  Ancak tağutların simgelerine buğzetmemenin, onlara saygı göstermenin, onları yüceltmenin bizatihi küfür olduğu konusunda aramızda bir ihtilaf söz konusu değildir.

İddia: “Tağutların şiarlarını (bu ifademden halı, kilim, su bardağı vs kast ettiğimi anlamayın!) gemisine, evine, arabasına, işyerine asan kişi bu ameli ile tağutları sevdiğini, onlara taraf olduğunu, tağuta tazim ettiğini ortaya koymuş olur. Bu amelleri yapan kişinin tağutlara bera uygulamadığı bilakis onlara dost olduğu yaptığı amelle anlaşılır.”

Cevap: Tağutların şiarlarını evine, arabasına, gemisine, iş yerine asan kişi bu ameliyle zahiren onlara bağlı olduğunu, onları yüceltiğini ve onlara tazim ettiğini göstermiş olur ve yaptığı amel bunu gösterir. Bir müslüman kişi şayet bu şiarları evine, arabasına, iş yerine asarsa bu kimse zahiren onlara bağlı olduğu gösterdiği ve onlara tabi olduğunu ifade ettiği için buna ağlabuzzan ile kâfir hükmü verilebilir. Zira kişinin işlediği amelin zahiri küfürdür. Fakat bu kişiye azabı hakeden kâfir hükmü vermek, daha önce müslumansa mürted hükmü verebilmek ve riddet hükümlerini uygulamak için bu kimsenin durumunu araştırmak gerekir. Şöyle ki;

Tevhidin aslını sağlamış tanıdığımız bir müslüman (Bu kişi tağutun şiarlarına buğzetmiştir. Zaten buğzetmeseydi müslüman olmazdı.) tağutun şiarı olan bir simgeyi gemisine asarsa, bu kimseye yaptığı amelin zahirine göre hükmedilerek ağlabuzzan ile kâfir hükmü verilebilir. Fakat bu kimseye mürted hükmü verebilmek ve riddet hükümlerini uygulamak için bu kimsenin durumunu araştırmak gerekir. Zira kişinin işlediği zahiri amele hüküm vermek başka, kişiye irtidat hükmü vermek ve riddet hükümlerini uygulamak başkadır. Aynı şekilde kişinin azabı hak ettiği ile ilgili hüküm de başkadır. Bu kişinin zahiren yaptığı amele göre ağlabuzzanla kafir hükmü verildikten sonra bu kimseye riddet hükmü vermek ve bu hükümleri uygulamak için bu müslümanın durumunu araştırmak gerekir. Ve bu kimsenin bu bayrağı hangi niyetle astığı sorulur. Şayet kişi bu konunun hükmü konusun da cahil ise ve “Ben İslam’ın yüceliğine, bütün dinlerden üstün olduğuna ve İslam’ın hükmünün en doğru hüküm olduğuna itikad ediyorum ve kalbimde de küfre ve ona bağlı olan kâfirlere karşı hiçbir saygı yoktur. Bu bayrağı sadece bu ülkenin hükmü altında yaşadığım, vatandaşı olduğumu ifade etmek için astım derse ” bu kimse hemen tekfir edilmez. Zira bu kişi tağutun bu şiarını ona buğzetmediği, ona saygı gösterdiği veya yüceltiği için asmamıştır. Sadece bu ülkenin vatandaşı olduğunu ifade etmek için asmıştır. Bu kimseye ikame-i huccet edilir. Şayet bu ikame-i huccet edildikten sonra davranışında ısrar ederse mürted olur, kanı ve malı helal olur.

Tağutların bayrağını gemisine, yakasına veya evine asan kişi her ne kadar zahiren bu kimselere bağlı olduğunu gösterse ve ağlabuzzanla bu müslümana kâfir hükmü verilirse hata yapılmış olmaz. Fakat bu kimseye riddet hükmü vermek ve o hükümleri uygulamak için kişinin durumu araştırılır ve bu konuda bu kimsenin niyeti sorulur. Gemiye bayrak asma fiili birkaç manaya gelebilir. Dolayısıyla birkaç manaya gelen böyle durumlarda niyet sorulmadan riddet hükümleri uygulanmaz. Diyeceksiniz ki öyleyse bu kişiye neden kâfir hükmü veriliyor?

Bu kişiye kafir hükmü verilmesinin sebebi: zahiren, işlediği fiilin küfür olan bir fiil olmasıdır. Bu zahire göre verilmiş bir hükümdür ve bu amelin kendisine verilmiş bir hükümdür. Zira fail fiili işleyen kişi olduğuna göre işlediği fiilin hükmü ne ise kişi o hüküm ile vasıflanır. Şirk koşana müşrik, küfür işleyene kâfir, iman edene müslüman hükmü vermek gibi… Kişiye işlediği amele göre zahiren bu hüküm verilebilir.

Bu kimseye zahiren işlediği amele göre kafir hükmünü verdikten sonra bu kişiye azabı hak eden kafir hükmü, riddet hükmü vermek ve bu hükümleri uygulamak için kişinin durumu araştırılır. Şayet işlediği amel birkaç manaya geliyorsa böyle bir durumda bu kişinin niyeti sorulur ve niyeti sorulduktan sonra ona göre kişiye hüküm verilir. Bu tür çift manaya gelebilen, tevile istisnası olan meselelerde niyet sorulur. Bu mesele şayet dinin aslıyla alakalı değilse bu kimsenin cehaleti mazeret olur. Fakat eğer dinin aslını ilgilendiren büyük şirk olan bir mesele ise bu konu cehalet mazeret değildir.


İddia: Kalbinde iman olan bir muvahhidin tağutlara ait bayrağa buğzundan dolayı tahkir (aşağılaması,küçük görmesi) gerekirken onu (arşa doğru) yükseklere asarak tazim etmesi asla düşünülemez.

Cevap: Bir kimsenin Muvahhid olobilmesi için tağutlardan ve onların şiarlarından beri olarak, bu şiarlara buğzetmesi, bunlara saygı göstertmemesi ve bunları yüceltmemesi gerekir. Şayet kişi bunlara buğzetmez, bunlara tazim eder ve bunları yüceltirse bu kişi tevhidin aslını sağlamamış ve Muvahhid olmamış olur. Fakat bir Müslüman ki; Bu şiarlara buğzeder, bunlara saygı göstermez, bunları yüceltmez ve farzedelim ki hacca gitmiş işte “türk” olduğunu, kafilesinin belli olması için yakasına türk bayrağını asmış ve işlediği amelin hükmünü bilmiyorsa, onu bu mesele sorulduğunda “ben bunu sadece kafilemin belli olması ve benim bu ülkenin vatandaşı olduğu ifade etmek için astım” derse bu kişi hemen tekfir edilmez. İşlediği amelin zahirine göre bu kimseye ağlabuzzan ile kâfir hükmü verilebilir. Ancak bu kimsenin durumu araştırılmadan ve tekfir engelleri ortadan kaldırılmadan bu kimseye azabı hakeden kafir hükmü verilmez, mürted hükmü verilip, riddet hükümleri uygulanmaz.  Ve bu konuda cehalet mazeret olabilir. Dolayısıyla kişinin cehaleti giderildikten ve ikame-i hüccet yapıldıktan sonra şayet kişi bu şiarı atmaz ise bu kişi mürted olur.

İddia: “Şayet muvahhid birisi tağutların şiarını astığı takdirde muvahhid olma özelliğini yitirip kanı necis olmuş mürted vasfını alır. Bayrağı asan kişinin tekfirine engel olacak tek sebep ancak bu kişinin şeri olarak tağutun şiarı hakkında hiçbir bilgiye vakıf olmadığını bilakis o şiarı herhangi bir bez parçası şeklinde gördüğünü ve o bez parçasının tağuta bağlığını gösteren insanların yükseklere asıp ona tazim ettikleri,ibadet ettikleri bir simge olduğunu bilmeme konusunda cehalet içerisinde olduğunu ispat etmesi gerekiyor ki bu kişinin cehaleti mazaret olsun.Dikkat edersek cehaleti mazeret olur dediğimiz kişi hükmün cahili değil yani dinin aslın da cahil değil olayın yani astığı şeyin hakikati konusunda cahil olduğu için tekfir edilmez”

Cevap:Daha önce açıkladığım gibi kişiye işlediği amelin zahirine göre hüküm vermek başka, ona irtidat hükmü verip, riddet hükümlerini uygulamak başkadır. Bir kimsenin işlediği amelin zahirine göre ona ağlabuzzan ile kafir hükmü verebilir. Fakat bu kişiye irtidat hükmü ve riddet hükümlerini uygulamak için bu kişi gerekli araştırmayı yapmak ve tekfir engellerini ortadan kaldırmak gerekir. Bayrak asma fiili birkaç manaya gelebilir. Şöyle ki;

Kişi bunu tazim etmek ve yüceltmek içinde asabilir, bunu vatandaş olduğunu, devletin hükmü altında yaşadığını ifade etmek içinde asabilir. Dolayısıyla böyle çift manaya gelebilen, tevile istisnası olan bir meselede kişinin niyeti önemlidir.  Aynı şekilde kişi astığı bayrağın tağutun şiarı olduğunu da bilmeyebilir. Daha önce izah ettiğimiz gibi bayrak asmak bizatihi küfür değil, bigayrihi küfürdür. Dolayısıyla böyle bir meselede durumuna göre cehalet mazeret olup, geçerli bir tevil kişiyi tekfirden kurtarabilir. Zira biz her ne kadar bu amelin zahirine göre küfür hükmü verirsek durumu araştırdığımız zaman başka bir durum ortaya çıkabilir. Örneğin: Bayrak asma ameli zahiren ona tazim ve saygı göstermektir. Fakat kişinin durumunu araştırdığımız zaman kişi bunu vatandaşlığını ifade etmek için asmış olabilir veya astığı şeyin tağutun şiarı olduğunu bilmiyor olabilir.  Böylece bu tür birkaç manaya gelebilen meselelerde cehalet mazeret olabilir ve kişi hakkında kat’i hüküm verebilmek için kişinin durumunu araştırmak ve tekfire engel durumları ortadan kaldırmak gerekir.



İddia: “Hükmün cahili değil derken kastımız bu kişinin tağutlara tazim etmenin, onları sevmenin daha açık ifade ile tağutun şiarının küfür olma illetlerini biliyor ve iman ediyor dolayısı ile anlıyoruz ki bu kişi hükmün cahili değildir. Şayet bu kişi tağutun şiarını asarken astığı şeyin ne olduğunu bilerek astığı halde ben hükmünün küfür olduğunu bilmiyordum diyorsa işte bu kişi tevhidi bilmiyor demektir. Hükmün cahili olan kişi olduğu için onun cehaleti kabul edilmez... Müslümanda olamaz bu hali ile. Çünkü bu kişi dinin aslına giren ve imanı nakzeden meseleyi bilmiyor demektir.”

Cevap: Sizinle tağutların şiarlarına buğzetmenin, onlara saygı göstermenin, onları yüceltmenin dinin aslı olduğu hususunda anlaştık. Ve dinin aslını ilgilendiren bir meselede kişinin hükmün cahili olmasının onu tekfirden kurtarmayacağı konusunda da anlaştık. Fakat sizinle anlaşmadığız bir husus var ki o da sizin bizi yanlış anladığınız şu husustur;

Tevhidi aslını sağlamış bir Muvahhid tağutlara ve onların şiarlarına buğzetmiştir. Şayet tağutlara ve onların şiarlarına buğzetmemiş olsaydı bu kişi tevhidin aslını sağlamamış ve Müslüman olmuş değildir. Yakin olarak bu kimsenin İslamlığına şahitlik etmişsek sırf bu kişi şek ve şüpheden dolayı tekfir edilmez. Bu kişinin tekfir edilebilmesi için aynı şekilde yakin bir bilgiye sahip olmak gerekir.

El-Yemeniye hakkında soru sorulan kimseler tevhidin aslını sağlamış Müslüman kimselerdir. Bunlar hristiyanların hükmü altında yaşadıkları ve onları vatandaşı oldukları için bundan sevinç duyup, onların bayraklarını gemilerine asmışlardır. Bu kimselerin işlediği amel zahiren küfür olan bir ameldir. Bu kimselere işledikleri fiilin zahirine göre ağlabuzzan ile kafir hükmü verilebilir. (El-yemeni bu kimselerin nasların zahirine göre iman sahibi olmadığını alenen beyan ediyor.) Ancak bu hüküm verildikten bu kimselere hem dünya hükmü, hem de ahiret hükmü açısından azabı hakeden kafir hükmünü vermek için bunların durumu araştırılır ve tekfire engel durumlar ortadan kaldırılır. Daha önce ifade ettiğim gibi bayrak asma ameli birkaç manaya gelmektedir. Dolayısıyla bu kişilerin niyeti sorulur ve bu kimselere ikame-i huccet yapılır. Çünkü bunlar bu meselenin cahilidirler ve bunlar bu bayrağı sırf onların hükmü altında yaşadıkları için ve onların vatandaşları olduklarını ifade etmek için asmışlardır. Yoksa bu kimseler bu bayrağı tazim, yüceltmek için asmadılar. Şayet böyle yapmış olsalar bu kimseler kafir olur. El-Yemeni nasların zahirine göre bu kimselerin iman sahibi olmadığını ifade etmiştir.  Daha sonra El-Yemeni bu kimselerin cahil, fakat İslam’ın yüceliğine, bütün dinlerden üstün olduğuna ve İslam’ın hükmünün en doğru hüküm olduğuna inanan kimseler iseler ve kalplerinde de küfre ve ona bağlı olan kâfirlere karşı herhangi bir saygı yoksa ve işledikleri amelin hükmünü bilmiyorlarsa bu kimselerin İslam içinde kalabileceklerini ve bunların İslamın hükmünü araştırmadıkları için fasık ve tazir cezasını hakketiklerini ifade ediyor.

El- yemeni sözünün devamında şunu söylüyor;

“Eğer küfrün yüceliğine inanırlarsa mürted olurlar ve mürtedin hükümleri onlara uygulanır. Fakat İslam’ın hükümlerini bildikleri halde bunu yapmışlarsa kafir olurlar ve hemen tevbeye çağırılırlar. Şayet tevbe ederlerse müslüman, tevbe etmezlerse irtidat ederek dinden çıkmış sayılırlar.”

İzahat; İmamın bu sözü meseleyi yeterince açıklamaktadır. Zira imam burada bu kimselerin bu bayrağı sırf yüceltmek için asarlarsa veya bunun yüceliğine inanırlarsa bu kişilerin mürted olacağını açıkça beyan etmiştir. Şeyhe hakkında soru sorulan kimseler tağutların şiarlarını yüceltmek ve onlara saygı gösterip, tazim etmek için onların bayrağını asmadılar. Bu kişiler sadece onların hükmü altında yaşadıkları ve onların vatandaşı oldukları için bu fiili işlediler. Şeyh fetvasının devamında şöyle diyor;

“Fakat İslam’ın hükümlerini bildikleri halde bunu yapmışlarsa kafir olurlar ve hemen tevbeye çağırılırlar. Şayet tevbe ederlerse müslüman, tevbe etmezlerse irtidat ederek dinden çıkmış sayılırlar.”

İzahat: Bu kimseler şayet yaptıkları amelin hükmünü bilerek bunu yaparlarsa bu kimse aynı şekilde kafir hükmünü hak ederler ve tevbeye çağırılırlar. Şayet tevbe ederlerse İslam’a dönmüş olurlar, tevbe etmezlerse de mürted hükmünü hak ederler.

Şeyh devamında söyle diyor;

“Ayetlerin ve hadislerin zahirine göre bu gibi kişilerin imanı yoktur.”

Evet, alim meseleyi gayet net ve açık bir şekilde açıklamıştır. Ve âlimin sözleri önyargısız, dikkatli bir şekilde okunduğunda mesele anlaşılır.

El-yemeni kendisine hakkında soru sorulan kimseler hakkında şu iki metodu kullanıyor;

a)- Bu kişilere işledikleri amelin zahirine göre verilecek hüküm: Şeyh, bu kişilerin nasların zahirine göre iman sahibi olmadığını beyan ediyor ve devamında nasları zikrediyor.

b)- Bu kimselere hem dünya hükmü, hem de ahiret hükmü açısından azabı hakeden kâfir hükmünü vermek: Şeyh, bu kimseler hakkında bunların İslam sınırları içinde kalmaları için bir takım şartlar koşuyor ve bu kimseler hakkında bu şartlar tahakkuk ederse İslam dairesi içinde kalacaklarını fakat çok kötü bir amel işledikleri için tazir cezasının hak etiklerini alenen beyan etmektedir. Şayet şeyhin tahakkuk etmesinin şart koştuğu şartlardan biri tahakkuk etmezse bu kişiler kafir hükmünü hakkederler.

Âlim bu sözleriyle bu kimselere irtidat hükmünün nasıl uygulanacağını, yani hem dünya hükmü, hem de ahiret hükmü açısından azabı hakeden kâfir hükmünü bunlara nasıl uygulamak gerektiğini iyice ortaya koymaktadır. Ve âlimin fetvasının başında verdiği hüküm ile sonunda verdiği hüküm arasında her hangi bir çelişki söz konusu değildir. Alim bu kimselerin bazı şartlar dahilinde İslam sınırları için kaldığını ifade ettikten sonra bu kimselerin nasların zahirine göre iman sahibi olmadığını beyan etmiştir.

İddia: Birisinin çıkıp bayrağın küfre delalet edişi, haçın küfre delalet edişi kadar net değildir demesi safsatadan ibarettir ve bu tarz bir yaklaşımı günümüz aklı asla kabul etmez. Biriside çıkıp haçın küfre delalet edişi,bayrağın küfre delalet edişi kadar açık değildir diyebilir buda aklen mümkündür. Asıl ölçü ise günümüzde her iki şeyinde küfre delalet edişinin çok açık ve bunlar hakkında ilmin yaygın olmasıdır. Bayrak ve haça tazim göstermenin hükmünü bilmeyen kişilerin aslında tevhidi bilmediklerini itiraf edecek yerde onların sözde haç ile bayrağın küfre delalet edişini bilemeyeceklerini günümüzde gündeme getirmek bile bile hakkı gizlemekten başka bir şey değildir.

İddia: Öncelikle günümüzde vuku bulmayan bir meseleyi gündeme getirip rant sağlayan sizlersiniz. Anlamadığınız meselelere burnunuzu sokmanız, vakıf olmadınız ilimler hakkında konuşmanız gayet vahim bir durumdur. Siz meseleyi evirip, çevirme, dallandırıp, budaklama konusunda ustasınız.

Günümüzde kişinin bayrağın küfre delalet edişini bilmemesi tabii bir olaydır. Zira herkesin bunu bilmesi mümkün değildir. Çünkü bayrak bir tane değildir ki kişi bunu bilsin. Farz edelim ki; eski devletlerde 50 bayrak varsa şimdi ki devletler de 200 ile 250 küsür bayrak vardır. Şimdi kalkıp ta herkesin bu bayrakları tanıdığını, bildiğini söylerseniz büyük bir yalan uydurmuş olursunuz. Öyle ki siz bile kanaatimce bu kadar bayrağı tanımıyorsunuz. Günümüzde rengârenk, çeşit çeşit farklı desen ve şekillerde bayraklar mevcuttur. Tevhidin aslını sağlamış bir müslüman tağutun şiarlarına buğzeder. Fakat kişi her simgenin, bayrağın tağutun sembolü olduğunu bilmeyebilir. Ve kişi bunu bilmeyerek asarsa bu kişi hemen kâfir olmaz. Kendinizin bile cahili olduğu bir meselede tevhidin aslını sağlamış Müslüman avamın nasıl sorumlu tutarsınız ki…

İddia: “Tekrar başa dönecek olursak: El-Yemeninin cevabına konu olan kişiler resmen hristiyanlara bağlı olduklarını,bundan mutluluk duyduklarını itiraf etmiş ve bu bağlılıklarını ise hristiyanların üzerinde haç resmi olan bayraklarını gemilerine bile asmışlar.Şimdi fetvayı incelediğimizde bayrağı asan kişiler hakkında kendilerini küfürden kurtaracak bir cehalet,tevil varmı bakalım.Fakat bunu açıklamadan önce tekrar getirilen  kaideyi buraya alalım.”

Cevap: Bu yazınızdan sizin Arapça bilmediğinizi ve yazdıklarımızı hiç anlamadığı ve sırf muhalefet amaçlı laf kargaşasına girmek için can atığınızı seziyorum.

El-yemeninin fetvasını defalarca izah ettik ve bu kişilerin din olarak değil, vatandaş olarak bu kimselere bağlı olduklarını açıkladık. Meseleyi uzatmanın farklı kelimelerle aynı şeyleri tekrarlamanın, olayı farklı mecralara çekmenin bir anlamı yoktur.

İddia: Yukarda el-yemeninin fetvasını okuyan ve üzerinde düşünen birisi görecektir ki o sizin getirdiğiniz bu şartları o kişilerde asla aramadı ve o direk kalbin ameline baktı ve dediki o kişilerin kalbinde inkar yoksa amelleri onları kafir yapmaz. O kalbin inkarını ve hükmün cahili olmalarını esas aldı.Bu iki görüşte zaten küfürdür.Sizinle üzerinde anlaştığımız bu kaideyi el-yemeni asla o kişilere tatbik etmedi ve o kişilerin asmış olduğu bayrağın küfrün şiarı olup olmadığını hiç aldırmadığı gibi o kişilerde olayın cahili olma meselesi ile hükmün cahili olma meselesini hiç gündeme bile almadığını fetvasında çok rahat görebiliyoruz.

Cevap: Ben el-yemeninin fetvasını ve ona yapılan açıklamayı defalarca okudum. Fakat sizin ortaya attığınız iddianızın benzerine ne fetvada, ne de ona yapılan açıklamada rastladım. Olur ki siz el- yemeninin fetvası yerine başkalarının fetvasını okuyorsunuz, dikkat edin…

El-yemeniye iftira atıyorsunuz. O bizim bahsettiğimiz şartları uygulayarak bu fetvayı vermiştir. Siz anlamıyorsanız veya anlamak istemiyorsanız bu sizin sorununuz.

El-Yemenin fetvasına yapılan açıklamayı okumadınız her halde. Şayet okusaydınız böyle cahil bir iddiayı ortaya atıp ta âlime iftira atmazdınız. Ben okumanız ümidiyle açıklamayı yeniden asıyorum;

Alimin bu şartlar içine koyduğu; “inanan (itikad eden) kimseler” sözü; kalple mi yoksa amelle alakalı mıdır, yani; kalbiyle inandığı halde ameliyle zıddını yapıyor manasında mıdır?

Elbette ki alim bunu söylemek istememiştir. Zira başta da belirttiğimiz gibi el-Yemeni Şafii alimlerinden olup itikadde Eş’ari akidesine sahiptir. Dolayısıyla Eş’ariler; “itikad” sözünü kullandıklarında “amel de inanca uygun olmalıdır” demektedirler. Bu sebeple “inanan (itikad eden) kimseler” sözünden kasıt; ameliyle bunu bozmayacak şekilde bir itikada sahip olan kimselerdir.

Eş’arilere göre; Rasulullah (s.a.s)’a söven, buna rağmen O’na inandığını söyleyen bir kimsenin itikadı sahih olmayıp böyle söyleyen kimse yalancıdır. Çünkü ameliyle inancını yalanlamaktadır. Bu sebeple Rasulullah (s.a.s)’a söven böyle bir kimsenin inancının bozuk olduğuna hükmetmişlerdir. O halde Eş’ariler küfür illeti olarak; “amelin inanca uygun olmasını” almaktadırlar.

Eş’ariler diyorlar ki: “Şayet bu adam da iman olmuş olsaydı, Rasulullah (s.a.s)’a sövmek gibi bir ameli yapmazdı. Dolayısıyla bu adam sözünde yalancıdır, imanına itibar edilmez.” İşte böylece bunlar tekfir illetini amele değil, kalbe yüklemektedirler. Zira böyle bir kimsenin kalbinde bozukluk olmasaydı böyle bir ameli işlemezdi.

İşte bu sebeple alim; “İslam’ın yüceliğine inanıyorlar” dediği zaman sadece kalple değil, amelle de dinin yüceliğini zedeleyecek bir amel işlemiyorlar, demek istemektedir. Böylece bu kimseler amellerinde İslam’ın bütün dinlerden yüce olduğunun aksini gösterecek bir durum içerisinde olmadıkları gibi kalplerinde de kafirleri yüceltecek bir tavır ve bu tavrı ortaya koyan bir amel sergilemiyorlar.


İddia: Yani özetle bu kişiler sizinde dediğiniz gibi gemilerine astıkları simgenin hristiyanlara ait olduğunu bildikleri halde o bayrağı hak ettiği zelilliğe indirmedikleri için tekfir edilmeleri gerekiyordu. Fakat ne el-yemeni nede bu kaideyi sürekli bana itiraz etmek için getiren sizler o kişileri ve o kişilere Müslüman diyenleri tekfir etmediniz/edemediniz.

Cevap: Bizim söylediğimiz şeyleri anlama konusunda çok sıkıntı çekiyorsunuz ve ya kasıtlı olarak saptırıyorsunuz. Siz bizi sahip olduğumuz usulü uygulamak konusunda acizlikle itham ederken bizim bu konuda ki usulümü anlamadan bunu yapıyorsunuz. Zira el-yemeninin meselesine bakış açımız sizin ki gibi değildir ve usulümüzde bu konuda sizin usulünüzden ayrıdır. Özetle size bu konuda usulümüzü izah edeyim;

El- Yemeniye hakkında soru sorulan kimseler tevhidin aslını sağlamış müslüman kimselerdir. Bu kimseler tağutlara ve onların şiarlarına buğzetmiş, onlara saygı göstermeyen, onları yüceltmeyen kimselerdir. Fakat bu kişiler hristiyanların hükmü altında yaşadıkları, onların vatandaşı oldukları için haliyle dünyevi menfaatleri elde etmeleri kolaylaşmıştır. Ve bu kişiler bundan dolayı sevinç duymaktalar ve hata bu kişilerin vatandaşları olduğu ve bunların hükmü altında yaşadıklarını ifade etmek için onların bayraklarını gemilerine asıyorlar. El-Yemeni bu kişiler hakkında hüküm verirken şu iki yolu izliyor;

a)- Bu kişilere işledikleri amelin zahirine göre verilecek hüküm: Şeyh, bu kişilerin nasların zahirine göre iman sahibi olmadığını beyan ediyor ve devamında nasları zikrediyor.

b)- Bu kimselere hem dünya hükmü, hem de ahiret hükmü açısından azabı hak eden kâfir hükmünü vermek: Şeyh, burada bu kimselerin durumunu araştırmaya sevkedecek şartların tahakkukunu şart koşarak onların hakkında gerekli hükmü veriyor ve bu kişilerin bazı şartlar dâhilinde İslam sınırları içinde kalacaklarını ve bunların dinin aslını bozmadığı, büyük günah işlediklerini ve fasık olup, tazir cezasını hak edebileceklerini açıkça beyan ediyor.  

Şeyh bu kişiler hakkında hüküm verirken bu iki yolu kullanıyor ve bu kişilerin işledikleri amel nedeniyle zahiren iman sahibi olmadığını, fakat bu kimselere hem dünya hükmü, hem de ahiret hükmü açısından azabı hak eden kâfir hükmünü vereceği zaman onların durumu hakkında gerekli tahlil ve araştırmaları yapıldıktan sonra şayet tahakkuk etmesini şart koştuğu şartlar tahakkuk etmişse bu kimselerin hakkında bazı şartlar dâhilinde İslam dairesi içinde kalabilecekleri hükmünü veriyor. Şeyh bu kimseler hakkında kesin bir hüküm vermiyor. Ta ki bunların durumu araştırılıp gerekli şartlar tahakkuk edince işte o zaman hem dünya hükmü, hem de ahiret hükmü açısından azabı hak eden kâfir hükmünün uygulanıp, uygulanmayacağını çok açık olarak ifade ediyor.

Evet, şeyhin fetvasında bahsi geçen kimseler eğer şeyhin İslam içinde kalmaları için tahakkuk etmesini gerekli gördüğü şartlar tahakkuk ederse, bu kimseler İslam dairesi içinde kalırlar. Yok, eğer bu kimseler hakkında bu şartlar tahakkuk etmezse bu kişiler kâfir olur. Zaten şeyhin fetvasında bu gayet açık ve bedihidir.

İddia: Yoksa sizde aynen el-yemeni gibi kalbin amellerinemi hüküm veriyorsunuz da zahirde olan amelleri görmemezlikten geliyorsunuz?”

Cevap: Ne el-yemeni, ne de biz hakkında sorulan kimselerin kalplerine bakarak bu kişilere hüküm vermiş değiliz. Bu anlayış sizin olaya vakıf olmadığınızdan ve bu konuda ki hatalı usulünüzün kaynaklanmaktadır.

El- yemeni bu kişilerin işlediği amel sebebiyle nasların zahirine göre iman sahibi olmadıklarını açıkça beyan etmektedir. Fakat bu kimselere hem dünya hükmü, hem de ahiret hükmü açısından azabı hak eden kâfir hükmünü vermek için bu konuda bazı şartların tahakkuk etmesini şart koşuyor. Şayet şartlar tahakkuk ederse ve bu kimseler İslam dairesi içinde kalırlar. Yok, eğer şartlar tahakkuk etmezse bu kişilerin kâfir olacağını izah ediyor. Ve koştuğu şartlar, bu kimselerin durumları incelendiği zaman bizim bahsettiğimiz şeyler ve eserlerimizde bahsettiğimiz tekfir engelleridir. Âlim bu kişilerin küfür şüphesi olan bir ameli işledikleri bazı şartlar koştu ve bu şartlar dâhilinde bu kimselerin küfür olan bir amel işlemediklerine hükmetti. Âlim, bu engeller sebebiyle bu kimseleri tekfir etmiyor. Bizim eserlerimizde bahsi geçen küfrün şiarlarına buğzetmemek, bunlara saygı göstermek, bunları yüceltmek gibi bir durum söz konusu değildir. Ve “Hak mucadelesi” kardeşin dinin aslından olarak bahsettiği şeyler ile el-yemeninin fetvasında bahsi geçen kişiler arasında bir bağlantı söz konusu değildir.

İddia:  “tağutların şiarlarına saygı göstermek, onları yüceltmek, onlara buğzetmemek bizatihi küfürdür.”O halde işte fetvaya konu olan kişiler tağutun bayrağını bile bile astılar ve hiçbir mazaretleride yok.Bende hem el-yemeneyi hemde bu görüşte olanları tekfir etmemek için tekfirin şartlarını yerine getirdim baktım ki bu kişiler bu amelleri her şeyin farkında olarak yapmışlar. İşte olayın hükmünü biliyorlar yani astıkları bezin neyin şiarı olduğu konusunda hiçbir şüpheleri yok ee varmı başka onları kurtaracak geçerli şeri teviller? Bazı teviller yaptınız onlarıda yerinde ızah ederiz inşaAllah.”

Cevap: Tağutların şiarlarına buğzetmemek, onlara saygı göstermek, onları yüceltmek bizatihi küfürdür. Fakat fetvada bahsi geçen kimseler bu şiarlara buğzetmiş, bunlara ne kalplerinde, ne de amellerinde herhangi bir saygı ve tazim göstermemiş kimselerdir.  Ve bu kişiler bu bayrağı sırf onların vatandaşı olduklarını ifade etmek ve dünyevi bazı menfaatler elde etmek için astılar. Yoksa ona tazim ve saygı göstermek için asmadılar. Bu kimselerin küfre girmemelerinin ve tekfirlerine engel olan şartlar el-yemeninin fetvasında geçmektedir. Bu kimseler bizatihi küfür olan tağutun şiarlarına buğzetmeyip, onlara sayfı gösterip onu yüceltseydiler el-yemeni bu kişileri tekfir ederdi. Eğer tekfir etmeseydi kendisi kafir olurdu. Fakat el-yemenin fetvasında geçen şartlarda zaten bu kimselerin bu tür tağutun şiarlarına karşı hiçbir saygı göstermediği taktirde İslam dairesi içinde kalabilecekleri alenen ifade edilmiştir.  

Bu kimselere hem dünya hemde ahiret hükmü açısından kafir hükmü verilmemesinin sebebi; Bu kimseler tevhidin aslını sağlamış kimselerdir ve bunlar tağutların şiarlarına buğzetmiş, bunlara saygı göstermeyip, bunları yüceltmeyen kişilerdir. Fakat bu kimseler hristiyanların bayrağını gemilerine asmış ve bu meselede cahil oldukları, bayrağı tazim ve saygı göstermek için asmamış bilakis bunu onların vatandaşı olduklarını ve onların hükmü altında yaşadıklarını ifade etmek, dünyevi bir takım menfaatler elde etmek için bayrağı asmışlardır. Bu bayrağı asarken ona tazim etmemiş, saygı göstermemiş, onu yüceltmemişlerdir. Bu kimseler İslam’ın yüce olduğuna, bütün dinlerden üstün olduğuna, İslam’ın hükmünün en doğru hüküm olduğuna itikad eden ve tağutlara ve onların şiarlarına karşı saygı göstermeyen kişilerdir. İşte şeyh bu konuda bazı şartların tahakkuk etmesi sonucu bu kimselerin İslam dairesi içinde kaldıklarını beyan ediyor ve bu kimselerin bu hükmü bilerek böyle bir fiili işlemeleri halinde mürted olacaklarını açıkça ifade ediyor. Aslında el-yemeninin fetvası gayet açık ve nettir, fetvada herhangi bir mücmellik, müphemlik söz konusu değildir. Asıl kapalılık ve anlayış yoksunluğu; şuursuzca olaylara vakıf olmaksızın, çok büyük bir şey iddia ediyormuş gibi büyüklenen, kibirlenen kimselere aittir.

Çevrimdışı el-Vakkâf inde'l-Hak

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • İleti: 130
İddia: “Yazarın bu şekilde açıklamasına gözümden kaçan bir batıl yoksa aynen katılıyorum. Daha öncede bahsettiğim gibi yazar burada bayrak kavramına değil bizzat bayrağın yüklenip taşıdığı anlamda var olan illete küfür hükmünü bina etti. İllet yok olduğu zaman hükümde yok olur. Dikkat ederseniz bu ifadelerde asla kişinin bayrağı asması konusunda bayrağın hakikatini bilmeme haricinde hiçbir mazaret kabul etmedi.Meseleyi dinin aslından gördü,haç ile tağutun bayrağını asan kişinin hükmünü bir tuttu.Tağutun bayrağını asan kişilerin bu amellerinin küfür olma illetini bir çok yönden güzel bir şekilde ızah etti.Fakat son anda başkasına ait olan görüşü kitabı kopya ederken görmemiş olacak ki küfür olan kendi akidesine muhalif olarak nakletti.Yukarda kırmızıya boyadığım ve 2.küfür görüşü dediğim ifadeler bu benimde tasdik ettiğim ifadelerle çelişmekte bir birisini nakzetmektedir

Cevap: Sizin okuduğunuzu anlamama ve kasıtlı ve kasıtsız olarak olayları saptırma gibi bir hastalığınız olduğundan dolayı bu meseleleri anlamamanız ve böyle çarpık bir anlayış ile anlamanız gayet tabiidir. Bunu sizde teşhis ettiğimiz hastalığın bir yan etkisi olarak görüp bu halinize acıyorum… Bu itirazlarına yazarın sözlerini izah ederek cevap vereyim;

Şeyh eserinde şöyle diyor;

“Kim bu bayrağı sever, onu evine asar, dağıtır veya kendisine bir simge edinirse o kimse bu amelleriyle tağuta bağlı olduğunu, onu kabul ettiğini zahiren göstermiş olur. …….Şayet böyle yaparsan hayvanlardan daha aşağı bir seviye ineceğini bil! …………Bu mesele tevhidin feri meselesinden değil aslından, yani; lâ ilâhe illAllah'ın şartlarından ve tevhidin gereklerindendir”

İzahat: Biz şeyhin bu söylediklerine katılıyor, bunun hak olduğuna, bunda bir kapalılık olmadığına, bu ifadelerle bizim söylediklerimiz arasında biz çelişki olmadığına şahitlik ediyoruz. Ve diyoruz ki;

Kim tağutların bayrağını sever, dağıtır, kendinde simge edinirse bu kişi bu ameliyle zahiren tağutlara bağlı olduğunu ifade etmiş ve onu kabul ettiğini göstermiş olur. Bu kimse bu ameli ile dinin aslını bozmuş ve hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye inmiştir. Bu kimse tevhidin gereklerinden olan; tağutlara ve onların şiarlarına buğzetmek, bunlara saygı göstermemek, bunları yüceltmemek gibi bir amelin aksine zahiren bunlara buğzetmemiş, bunları yüceltmiş ve bunlara saygı göstermiştir. Bu kimsenin bu ameli dinin aslıyla alakalıdır. Ve bu konu dinin aslıyla alakalı olduğu için bu konuda cehalet mazeret değildir.

Ancak El-yemeninin fetvası bahsi geçen kişiler böyle bir fiili işlemediler. Bu kimseler her ne kadar zahiren buna benzeyen bir fiil işlemiş olsalar bile bu kimselerin durumu araştırıldıktan sonra şunlar açıkça görülür;

1- Bu kimseler tağutlara, onların şiarlarına buğzetmiş, bunlara saygı göstermeyen, bunlara tazim edip, yüceltmeyen kimselerdir.
2- Bu kimselerin kalplerinde, amellerinde tağutlara ve onların şiarlarına karşı hiçbir saygı, tazim, bağlılık söz konusu değildir.
3- Bu kimseler İslam’ın yüce, üstün olduğuna, hükmünün hak olduğuna inan kimselerdir.
4- Bu kimseler onların bayrağını onların hükmü altında yaşadıkları, onların vatandaşı oldukları için astılar.
5- Bu kimseler işledikleri amelin hükmü konusunda cahildirler.
6- Bu kimseler bu bayrağa herhangi bir sevgi ve saygı göstermemiştir.

Şimdi bu şartlar ışığında el-yemeninin fetvasında bahsi geçen kimseler ile şeyhin bahsettiği kişileri aynı konuma koymak, onları aynı vasıfla vasıflandırmak İslam’ın hükümlerini anlamayan cahil kimselerin işidir.

Gerek biz, gerekse el-yemeni fetvada bahsi geçen kimselerin işledikleri amelin, nasların zahirine göre bu kimselerin iman sahibi olmadığını söylemekteyiz. Fakat fiile hüküm vermek ile faile hüküm vermek farklı olan durumlardır. Fetvada bahsi geçen kimseler zahiren onların bayrağını astıkları, onlara bağlı olduklarını ifade etmiş oldukları için işledikleri amelin zahirine göre bu kimselere ağlabuzzan ile kafir hükmü verilebilir. Ve zaten el-yemeni de bu kimselerin nasların zahirine göre iman sahibi olmadıklarını beyan etmiştir.  Bu kimseler onların bayrağını astığı zaman bir müslüman bunu gördüğünde durumlarını araştırmadan bu kişilerin işlediği amelin zahirine göre ağlabuzzan ile bunlara kâfir hükmü verirse bu kimse yanlış yapmış olmaz. Çünkü amelin zahiri küfürdür. Ancak bu kimselere hem dünya hükmü açısından, hem de ahiret hükmü açısından kâfir hükmü verebilmek için bu kimselerin durumu araştırılır, tekfirin engelleri ortadan kaldırılıp ona göre hüküm verilir. (Bu sizinde kabul ettiğiniz bir şeydir. Zira siz de bu kimseler için tekfirin engellerini araştırıyorsunuz. Bizim bahsettiğimiz de budur. ) Şöyle ki;

Tevhidin aslını sağlamış tanıdığımız bir müslüman (Daha öncede bahsettiğim gibi bu kişi tağutlara ve bunların şiarlarına buğzetmiştir. Şayet bunlara buğzetmeseydi müslüman olmazdı.) gemisine, yakasına tağutların bayrağını asmıştır. Bu kişi hakkında işlediği amelin zahirine göre ağlabuzzan ile kafir hükmü verilir. Çünkü işlediği amelin zahiri bu tür şiarlara saygı gösterdiğini, tazim ettiğini ifade eder.  Ancak bu kişiye hem dünya hükmü açısından, hem de ahiret hükmü açısından kâfir hükmü uygulanacağı zaman kişinin durumu araştırılır ve bu kişinin niyeti sorulur. Zira bayrak asma ameli birkaç manaya gelebilir. Bu kişiye bu bayrağı neden astığı sorulduğunda;

“Ben bu bayrağı gemiye kâfirlerin sularından rahatça geçmek için, bana bir mefsedetin ulaşmaması için rahat ticaret yapmak için astım. Bu bayrağa hiçbir saygı ve tazim göstermiş değilim, ne kalbimde ne amelimde tağutlara ve onların şiarlarına karşı hiçbir saygı yoktur ve ben bunlara buğzetmişim.” derse bu kişi tağutlara ve onların şiarlarına buğzetmemiş denilmez. Bu kişinin işlediği fiil dinin aslını ilgilendirmediği için bu konuda cehalet, tevil mazeret olabilir. Ve bu kişinin kendisini küfürden kurtaracak bir tevili mümkün olduğu için bu kişi tekfir edilmez.

Zira bayrak asma ameli birkaç manaya gelebilen bir ameldir. Kişi buna tazim etmek ve bu devletin dinine bağlı olduğunu göstermek içinde bunu asabilir veya bu devletin vatandaşı olduğunu, onun hükmü altında yaşadığını ifade etmek içinde asmış olabilir. Bayrak asan müslümana hemen “bu kişi tağutların şiarlarına saygı gösterdi, bunları yüceltti, dinin aslını bozdu” denilmez. Zira kişi bu bayrağı o devletin vatandaşı olduğunu ifade etmek için asmış olabilir. Ve bu dinin aslıyla alakalı bir mesele olmadığı bu konuda cehalet mazerettir.

Evet, el-yemenin fetvasında bahsi geçen kimseler ile Şeyh Ziyaeddin el-Kudsinin eserinde bahsi geçen kimseler arasında bir bağlantı yoktur. Zira bayrağı tazim, din olarak bağlılık için asmak, onu sevmek için asmak başka ki- bu dinin aslını ilgilendirir ve bizatihi küfürdür, bu konuda cehalet mazeret değildir, bu bayrağı sırf bu devletin vatandaşı olduğunu, onun hükmü altında yaşadığını ifade etmek için asmak ki –bu bigayrihi küfürdür, dinin aslıyla alakalı değildir ve bu konuda cehalet mazeret olabilir-  başka olup iki olay farklıdır.

Bu iki mesele arasında ayrım yapamayan, iki meseleyi karıştırıp bizi çelişki ile itham edenler aslında bu meselelere vakıf olmayan, sadece yüzeysel olarak meseleleri ele alan cahil kimselerdir. Bunların bu meseleyi anlamaları için öncelikle bu iki durum arasında farkı iyice idrak etmeleri gerekir.

İddia:Şöyle ki yazar tağutların bayrağını asma amelini dinin aslından gördüğü, geçerli bir tevil ve ikrah haricinde hiçbir mazaret kabul etmediğini beyan ettiği halde daha sonra şu görüşleri ileri sürerek kendisi ile çelişmektedir.

Cevap: Daha öncede ifade ettiğim gibi el-yemeninin fetvasında bahsi geçen kimseler ile şeyhin eserlerinde bahsettiği ve dinin aslından gördüğü meseleler farklı meselelerdir. Yine diyoruz ki; Kâfirlerin şiarlarını sevmek, bunları yüceltmek ve tazim için asmak bizatihi küfürdür ve dinin aslını ilgilendirir. Ancak bayrağı tazim ve saygı için değil, sadece vatandaşlığı ifade ettiği için asmak bigayrihi küfürdür ve dinin aslıyla alakası yoktur. Bu iki mesele arasında ki farkı anlayıp, cehaletinizi giderdiğiniz zaman söylediklerimizi anlarsınız.

İddia: Ziyaeddin el kudsi diyor ki “Fakat insanlar için bayrağın küfre delalet edişi, haçın küfre delalet edişi kadar net değildir. Bu nedenle kafirin bayrağını asan, onu simge edinen bir müslüman, ancak bu konudaki hak kendisine açıklandığı halde hala bu ameline devam ederse tekfir edilir. Dikkat edersek yazar tağutun bayrağını bile bile asan kişi hakkında duraksıyor ve tekfiri bayrağı asmanın hükmünü bilip bilmemeye bağlıyor. ksaca cehaleti mazaret görüyor. Yani bu görüşe göre birisi haçı asarsa derhal tekfir edilir fakat tağutun bayrağını bildiği halde asan kişi tekfir edilmez. Sakın yazarın burada şu görüşü savunduğunu sanmayın” Bir tağut, herhangi bir bez parçasını kendisine simge edinmişse ve bir müslüman onun tağutun simgesini olduğunu bilmiyorsa cehaleti mazerettir, ona o bez parçasının tağutun simgesi olduğu tebliğ edilir. Simgenin ne olduğunu öğrendikten sonra onu hak ettiği zelilliğe indirmezse tekfir edilir. Simgenin neyin simgesi olup olmadığını bilmeyen kişiyi kast etmiyor bilakis tağutun bayrağını asmanın küfür olduğunu bilmeyen kişiyi önce mazur görüyor asma bu küfürdür diyor sonra o kişi hala asmaya devam ederse tekfir ediyor. Dolayısı ile hak mücadelesinin ortaya koyduğu benimde kabul ettiğim usule göre bu görüş küfürdür.

Cevap: Bu yazınızda şeyhin hakkını gaspediyor, onun hakkında adaletsiz davranıp, söylediği söyleri kasıtlı veya kasıtsız olarak saptırıyorsunuz. Yukarıda astığınız yazıda hiçbir zaman bayrağın küfre delalet ettiğini bildiği halde onu evine, arabana asan, onu simge edinen müslümanın küfre girmeyeceği geçmiyor. Aksine bayrağın küfre delalet ettiğini bilmediği için onu asan, simge edinen kimseye hüccet ikame edilmeden tekfir edilmeyeceği geçmektedir. Zira kişi tağutun her şiarını tanımayabilir. Bu konuda cehalet mazerettir. Aynı şekilde haçın mahiyetini bilmeksizin onu asan kişide hemen tekfir edilmez. Örneğin; Kendisine haçın ne olduğu hakkında bilgi ulaşmamış bir müslüman bunu kolye vs. zannederek boynuna asarsa bu kişi hemen tekfir edilmez.

Bayrak ile haç arasında fark kısaca şöyledir;

Haç küfrün, bir inancın açık, zahir bir simgesidir ve haçın küfre delalet edişi açıktır.  Fakat bayrak öyle değildir. Bayraklar hemen hemen her zaman değişiklik arzeder ve her devletin bayrağını tanımak mümkün değildir. Farzedelim ki eski devletlerde 50 bayrak varsa, şimdi günümüz de 200 ila 250 küsür bayrak mevcuttur. Müslüman bu kadar bayrağı ve ya bu kadar ülkelerin bayraklarını tanımıyor olabilir. Zira bir bez parçası ve üzerinde bazı şekiller ve özdeşleştirilmiş renkler bulunuyor ve bunun üzerinde aşikâr olarak bayrak olduğu yazmıyor, müslümanda bunu tanımıyor ve bilmiyorsa bu müslüman bunu astığı için hemen tekfir edilmez ve bu ikame-i hüccet gerektiren bir durumdur. Kısaca haç ile bayrak arasında ki fark budur. İkisi de küfrün şiarı, simgesidir. Fakat birinin küfre delaleti açık, diğerinin ise her zaman açık değildir.

Bizler bayrak asma amelini bizatihi küfür olarak görmüyor ve bayrak asan kimseye hem dünyada hem de ahrette azabı hak edecek kâfir hükmü vermek için bu kimsenin durumunu araştırır ona göre hüküm veririz. Şayet kişi bayrağı sırf vatandaş olduğunu ifade etmek için asar, buna herhangi bir, saygı ve tazim göstermezse ve işlediği amelin hükmünü bilmiyorsa bu kişi hemen tekfir edilmez. Buna ikame-i huccet yapılır.

Meselenin daha iyi anlaşılması için açıklamada ilgili bölümü asıyorum;

Üçüncüsü: Bu gibi amelleri bilmeden yapan kimse mürted olmaz ve ta ki durumu araştırılıncaya kadar azabı hakeden kafir hükmü verilmez. Ancak bu amelin hükmünü öğrenmek için çaba göstermediği için kendisine fasık hükmü verilir ve tazir edilerek cezalandırılır. Zira kafir devletin bayrağını asmak küfürdür, ancak bizatihi küfür değildir. Bu sebeple cehalet mazeret sayılır ve kişi onu yücelttiğini bilmeyebilir.

Örneğin; hacca gitmiş müslüman bir kişi orada grubu belli olsun diye kendi ülkesinin bayrağını göğsüne asarsa bundan dolayı tekfir edilmez. Zira bayrak asmak bigayrihi küfür olan bir ameldir. Şayet bu kimse bayrağın hükmünü bilmiyor, bu sebeple ameli işlemiş ve amacı o gruba bağlı olduğunu göstermek ise her ne kadar yaptığı küfür olsa bile kendisine huccet ikame etmeden tekfir edilmez. Bununla bilikte azarlamayı hakeder.

Bu sebeple bir dine bağlı olduğunu göstermek ile bayrağı asmak arasında çokca fark vardır. Bu iki mesele arasındaki farkı görmeyen kimse cahil olan, hiçbir şeyi bilmeyen bir kimsedir. Çünkü kafirlerin dinine bağlı olduğunu göstermek bizatihi küfür olan bir fiildir. Fakat bir devlete bağlılığını göstermek için bayrak asmak ise bigayrihi küfürdür. Şayet bir kimse bayrak asmanın bizatihi küfür olduğunu iddia ediyorsa bu konuda bir delil ortaya koyması gerekir. Oysa bayrak asmanın bizatihi küfür olduğuna dair ne bir ayet ne de bir hadis vardır. Üstelik bayrak asmak bir kaç manalı bir ameldir. Kişi bir dine bağlı olduğunu göstermek için de asabilir, o devlete bağlı olduğunu göstermek için de asabilir veya tanınmak ya da bir menfaat elde etmek için de asabilir. O halde bu şekilde bir kaç manalı bir amel söz konusu olduğunda mutlaka niyet sormak gerekir. Şayet araştırma sonucunda kişi; “ben bu dine bağlıyım” derse mutlaka kafir olur. Zira bu söz tek manalı bir sözdür. Ama o kişi: “Ben bu devlete bağlıyım” derse bu söz bir kaç manalıdır ne kastettiğini sormak gerekir. Bu sebeple El-Yemeni’nin fetvasındaki bağlılık (tebaiyet) yani; o devletin vatandaşı olduğunu göstermek içindir. Yoksa o devletin dinine bağlılığını göstermek için değildir.

İddia: Şimdi sormak lazım dinin aslına gi-ren bir ameli yapan kişi neyin hükmünü bilmiyor? Elbette velayı bilmiyor peki velayı bilmeyen Müslüman olabilirmi? Tabi ki olamaz. Bu mazur görülen kişi tağutun bayrağı olduğunu bile bile nasıl onu asabilir? Asması tağutları sevdiğini gösterir.Tağutlara buğz eden birisi bunu şaka olarak bile yapamaz şaka yolu ile yaparsa mazur olur anlamında demiyorum.Şaka ilede yapsa kafir olur.Günümüzde ise bu bayraklara insanların ibadet ettikleri çok açık bilinen şeylerdir.Demagojiye hiç gerek yoktur anlayan anladı ne demek istediğimi.

Cevap:  Sizin söylediklerinizi gayet iyi anladık. Demagoji yapan biz değiliz sizsiniz.

Daha önce hakkında gerekli açıklamayı yaptığımız için aynı meseleyi yeniden açıklamaya lüzum görmüyorum.

İddia: Bu konuda yaptığım Açıklama: Şimdide el yemeninin görüşleri tevil etmek için yazar bu küfür görüşleri ortaya atarak eski küfründen daha açık bir küfrü dile getirmiş oluyor. Kaideyi hatırlarsak orada kişinin tağutun bayrağını asan kişinin tekfir edilmemesi için ikrahın haricinde tek şart bu bayrağın küfrün simgesi olduğunu bilmemeyi getiriyorlardı. Ama bakın ziyaeddin el kudsi artık olayı aşmış dinin aslına soktuğu bayrak asma amelini işleyen bir kısım Yemenlilerin gemilerine bayrak asma-larına nasıl da cevaz veriyor? Sadece onlara değil günümüzde herkese şu mesajı veriyor. Hangi ülkeye aitseniz dünyevi çı-karlarınız için tevhidi ilgilendiren bir meselede taviz verebilir arabanıza, geminize bayrağı asabilirsiniz. Hatta dikkat edin daha önce sırf asma fiili dinin aslına girerken ve zahiren bu ameli işleyenleri asla mazur görmezken şimdi o kişilerin amellerine değil aynen yemeni gibi kalplerinde inkar varmı yokmu onu esas almaktadır.Günümüzün cehmiyyesi işte bunlardır.Adamlar resmen yemende İngilizlere boyun eğip onlara tabi olmuşlar birde üstüne üstlük bayraklarını gemilerine çekmişler buda gelmiş onların yaptıklarını küfür olacak şekilde ızah etmeye çalışıyor.Bu görüşlerden çıkan sonuç bayrağı asma konusunda sözde iddia ettikleri gibi tek mazeret bayrağın hakikatini bilmemek değil bilakis hakikatini bilseler bile dünyavi menfaatler,eziyetler,itibar kaybetme,vs gibi  durumlarda da tağutun bayrağını asan kişiler mazurmuş.
 
Cevap: Öncelikle siz yazılanları ve eserlerimizde geçenleri anlayarak veya anlamaksızın, kasıtlı veya kasıtsız olarak saptırıyorsunuz. Zira biz defalarca izah etmemize rağmen siz yinede kendi görüşlerinizi dayatmakta ve kendi çarpık anlayışınız ile meseleleri lanse etmekten vazgeçmediniz.

Biz diyoruz ki; Tağutların şiarlarını sevmek, ona tazim etmek, ona buğzetmemek, onu yüceltmek bizatihi küfürdür ve dinin aslını ilgilendirir.  Bu konuda cehalet mazeret değildir. Kişinin bu meselenin hükmünü bilmemesi onu tekfir edilmekten kurtarmaz. Ancak şöyle bir durum söz konusu olabilir;

Bayrak asma ameli birkaç manaya gelebilen, tevile istinası olan ve bizatihi küfür olduğuna dair hakkında nas bulunmayan bigayrihi küfür olan bir meseledir. Dolayısıyla bu mesele hakkında amelin zahirine göre bir hüküm verilebilir. Amelin zahiri bu bayrağa tazim etmek, onlara bağlı olduğunu göstermek olduğu için zahiren bu amele küfür hükmü verilebilir ve failede işlediği amelin zahirine göre ağlabuzzan ile küfür hükmü verilirse yanlış yapılmış olmaz. Ancak eğer faile azabı hakeden kafir hükmü veya riddet hükümleri uygulanacaksa bu durum da bir araştırma yapılır ve kişiye işlediği amel konusunda niyeti sorulur. Zira bu mesele birkaç manaya geldiği için burada niyet önemlidir. Bayrak asma ameli birkaç manaya gelir. Kişi bunu tazim, yüceltme ve saygı göstermek içinde asar veya sırf vatandaş olduğunu, o devleti hükmü altında yaşadığını ifade etmek için asmış olabilir. Şayet kişi bu bayrağı tazim, yüceltme ve saygı gösterme için aşmışsa böyle bir durumda bu kişi mürted olur. Fakat kişi bunu tazim için değil de sırf vatandaş olduğunu, o devletin hükmü altında yaşadığını ifade etmek için asarsa böyle bir durumda şayet el-yemeninin tahakkuk etmesini şart koştuğu şartlar tahakkuk ederse bu kişi İslam dairesi içinde kalır, fakat işlediği amel sebebiyle tazir edilmeyi hakeder.

Siz bayrak asma meselesini bizatihi küfür, dinin aslından gördüğünüz için böyle bir ayırımı yapamıyor ve bundan dolayı böyle çarpık bir anlayışa sahip oluyorsunuz. Sizin bu çarpık anlayışınıza göre; tağutlar bir ekmeği, bardağı, kumaşı kendisine sembol, şiar edinirse ve bu Müslüman evinin bir köşesine yüksek bir yere bu bardağı ve ekmeği bırakırsa bu kişi kâfir olur ve dinden çıkar. Size göre bunun gerekçesi de tağutun şiarlarına tazim etmektir. Böyle çarpık cahili bir anlayış size aittir. Zira siz tağutun şiarlarını asmayı bizatihi küfür görür, bunu dinin aslını ilgilendiren bir mesele olduğunu söylersiniz. Şayet böyle olursa evine bardağı, ekmeği, kumaşı yüksek bir yere bırakan kişinin niyeti ne olursa olsun sizin çarpık anlayışınıza göre bu kişi tağutun şiarlarına tazim etmiş, onu yüceltmiş ve saygı göstermiştir. Sakın size bu konuda iftira attığımızı söylemeyin. Zira sizin çarpık anlayışınız böyle çelişkili durumlarla örneklendirilebilir. Çünkü siz bayrak asan kişiyi hemen tekfir eder burada kişinin durumunu araştırmazsınız. Buna gerekçe olarak da bu meselenin bizatihi küfür olduğunu, dinin aslını ilgilendirdiğini ve amelin sadece bu şiarlara tazim etmek, bunları yüceltmek olduğunu iddia edersiniz.  Bu anlayışınıza göre tağutlar bir bardağı, ekmeği ve bir kumaş parçasını kendisine şiar edinirse ve kişi tağutun bunu şiar edindiğini bildiği halde bunu sırf araç ve gereç olarak bu bardağı, ekmeği vs. evinin yüksek bir yerine bırakırsa bu kişi hemen mürted olur. Böyle çarpık anlayış sizin ideolojinizin bir mahsulüdür, yoksa benim size isnad ettiğim bir şey değildir.

Meseleleri saptırmanın, bizlere iftira atmanızın bir anlamı yoktur. Ne biz, ne de el-yemeni kişinin kalbinde ki durumuna göre kişiye hüküm vermiş değiliz. Bizler bayrak asma amelini dinin aslından görmüyoruz ve bu mesele birkaç manaya geldiği için bunu asan kişiye zahiren ağlabuzzan ile küfür hükmü versek te bu kimseye azabı hakeden kâfir hükmü ve riddet hükümlerini uygulayacağımız zaman kişinin durumunu araştırır ve bu konuda niyetini sorarız.

Söylediklerimizi anlamadan çarpıtmayın ve Allah’tan korkun. Fetva ve ona şerh mahiyetinde olan açıklama gayet açık ve nettir ve onlarda hiçbir zaman dünyevi menfaatler için tağutların bayraklarına tazim edileceği şeklinde bir ibare geçmemektedir. Bu sizin bize attığınız bir iftiradır.

İddia: Hatta sözde benim görüşüme göre tağut kendisine su içmek için bardak edinse,halı edinse,kilim edinse,çatal,kaşık vs vs edinse bir kişide tağutun bardağından su içse,halının üstünde yürüse,tağutun çatalı ile yemek yese onlara göre ben sözde bunların hepsine küfür demiş oluyormuşum!!!.Kısaca onlara göre benim mezhebim buymuş.Benim bu tarz görüşlere sahip oldu-ğumu bu şekilde sağda solda anlatsalar elbette bana kimse itibar etmez ve bu iftiraları dinleyenler benim sapık olduğuma giyabımda derhal hükmederler.İşte şayet bu yaklaşım cehaletten kaynaklanmıyorsa bir hilakarın hilesinden başka bir şey değildir. İlmi meseleler bu kadar sulandırılırmı hiç.Sizin yaptığınız ile demokrasi dininin mensupları olan siyasetçilerin kendi halkına demagogluk (halkın hoşuna gidecek tarzda konuşarak onu avlamak) yapmaları arasında ne gibi bir fark var?Sizde aynı onlar gibi kavramlarla oynayarak demagoji ( site üyelerinin varsa zaaflarını istismar ederek) yapıyorsunuz.

Cevap: Sizin görüşlerinizin ne olduğu, anlayışınızın ne kadar çarpık olduğu açıktır. Bunu bizim farklı şekillerde yansıtmamız veya farklı mecralara çekmemiz söz konusu değildir.

Size göre; tağutların şiarlarını yüksek bir yere asmak her zaman ona tazim etmek, yüceltmek ve ona saygı duymak demektir. Ve kişi tağutun şiar edindiği bir şeyi (bu ne olursa olsun, yeter ki tağut onu şiar edinmiş olsun) yüksek bir yere asarsa bu kişi bizatihi küfür olan bir amel işlemiştir ve bu kişiyi tekfirden ancak astığı şeyin mahiyetini bilmemesi kurtarır. Ve bu kişi farzedelim ki; tağut bir kilimi, ekmeği, bardağı şiar edinse ve müslümanda evine ekmek alıp yerde kalmasın diye asarsa, kilimi duvar güzel görünsün diye yükseğe asarsa, bardağı da yerde kalmasın diye rafa koyarsa bu kişi tağutun bu şiarlarına tazim etmiş ve bizatihi küfür olan bir amel işlemiştir. Hal böyle iken bu kişiyi tekfirden ancak bu şeylerin tağutun şiarları olduğunu bilmemesi kurtarır. Şayet kişi bunların tağutun şiarı olduğunu bilir ve hangi niyetle asarsa assın bu kişi mürted olur.  Böyle sapık ve çarpık bir anlayış sizin usulünüzden ortaya çıkmaktadır ve bizim size isnad ettiğimiz bir şey değildir. Peki, siz bizatihi ve bigayrihi küfür kavramlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda “Eymen” isimli üyemizin sorularına daha cevap vermiş değilsiniz.

Bu konuda bize yaptığınız sözlü sataşmalara cevap vermeye ve size laf yetiştirmeye “it ürür, kervan yürür” kabilinden cevap vermeye lüzum görmüyorum. Söylediklerimiz gayet açık ve nettir. Akıl ve idrak sahibi kimseler bunu anlar.

İddia: Aslında her ne kadar da bazı meseleleri ızah etmek için biza-tihi-bigayrihi kavramlarını kullansanızda bu konuda kavramala-rın içini batıl olacak tarzda doldurduğunuzun farkında değilsi-niz bile.Bu usulü sanki bir nass’mış gibi yıllardır içi boş olarak tekrarlayıp duruyorsunuz .Bakın mesele sizin abartığınız gibi karmaşık değil bir kere. Şöyleki amele hüküm vermekle o ameli işleyen kişiye hüküm vermek ayrı şeylerdir.Ben tağutların bayrağını asmayı dinin aslından görüyorsam sebebini kaç kere açıkladım bayrak kavramına değil yüklendiği anlama taşıdığı illete göre hüküm veriyorum.İslam bayrağınada küfür hükmü verdiğimi nereden çıkardınız? İslam bayrağında küfür olacak illetler mi var.?!!!

Cevap: Siz bir usul ortaya attınız ve haliyle bunu bayrak meselesine uygulayıp işin içinden çıktığınızı zannettiniz. Fakat bununla birlikte bu usulünüzün ne tür çarpık anlayışlara sebebiyet verdiğini aklınıza getirmediniz. Bayrak asma amelini bizatihi küfür olarak gördünüz ve bunun tağutun şiarı olduğunu asan kişinin bizatihi olarak tağutu yüceltiğini, ona tazim edip saygı gösterdiğini gerekçe gösterdiniz. Ancak şayet böyle bir usul söz konusu ise;

Tağutun her şiar edindiğini asan (halı, bardak, ekmeği bile tağutlar şiar edinirse bile) bunun tağutun şiarı olduğunu biliyorsa asan kişi isterse bunu başka bir niyetle asmışsa; buna tazim, saygı ve yüceltmek için asmamışsa bile bu kişi tağutun şiar edindiği bir şeyi astığı ve amelinin zahiri bu olduğu için bu kişiye hemen mürted hükmü veriyorsunuz. Bu sizin usulünüzün bir mahsulüdür. Belki sizde halı, bardak, ekmek vs. tağutların şiar edindiği şeyleri asan kişiler tekfir etmezsiniz. Ancak şayet bunları tekfir etmezseniz ortaya attığınız usul ile nasıl ki bizi cahilce tekfir etmişseniz, kendinizi de öyle tekfir etmiş olursunuz.

Şimdi İslam bayrağı meselesini ele alalım;

Sizin çarpık anlayışınıza göre tağutların her şiar edindiği şeyi asan onun yüceltmiş, ona, tazim göstermiş, ona bağlı olduğunu, onun dinine tabi olduğunu ifade etmiş olur. Hal böyle iken tağuti bir rejim İslam bayrağını kendisine şiar edinirse ve Müslüman’da bu bayrağı İslam bayrağı olduğu için assa bile bu kişi mürted olur. Çünkü bu tağutun bir şiarı haline gelmiştir ve tağutların şiarlarını asmak bizatihi küfürdür, dinin aslını bozar. Siz de bayrağın yüklendiği manaya göre hüküm verdiğiniz için İslam bayrağını asan kişi tekfir edersiniz. (Böyle bir sapıklıktan Allah’a sığınırız. ) Sizin bu çarpık anlayışınızın batılılığını pratikte bir örnekle size açıklayayım;

Biliyorsunuz Suudi Amerikanın bayrağı “La İlahe İllAllah” yazılı İslam bayrağıdır. Haliyle Suudi Amerika bunu kendisine şiar edinmiştir. Bir Müslüman bu bayrağı evine, gemisine vs. astı. Siz bu kişinin kalbine! (Bizim kimsenin kalbine göre hüküm verdiğimiz anlaşılmasın.) bakmadığınız için tağutun şiar edindiği bir bayrağı astığı bu kişiyi tekfir edersiniz, bu kişiye mürted hükümlerini uygularsınız.(Bu kişi bayrağın şiar edindiğini bilerek asıyor ve niyeti de İslam bayrağı olarak asmaktır, tabi sizin için burada niyet önemli değildir!). Siz bu bayrak asma amelini dinin aslından gördüğünüz için bu konuda niyeti sormazsınız. Zira bu kişi tağutun şiar edindiği bir simgeye saygı göstermiş, tazim etmiş ve bu devletin dinine, sistemine bağlı olduğunu göstermiş olur. Böyle çarpık, sapık bir anlayışınız var. Aklınızı başınıza alın ve kendinize gelin.

İddia: Şimdi ben tağutun şiarı olan bayrağı asmanın umum olarak bizatihiküfür dediğim zaman İslam bayrağını asmaya küfür demiş mi oluyorum? Ve böyle demekle kişinin hiçbir mazaretini kabul etmemişmi oluyorum?Mesela puta secde etmek kavramı ile,küfrün şiarını asma kavramı arasında ne gibi bir fark var? Şimdi birisi puta secde etmek bizatihi küfürdür dediği zaman aman deme Allah’a secde etmeye bizatihiküfür demiş olursun mu diyeceğiz?Tağuta muhakeme olmak küfürdür kavramınıda kullanamayız çünkü öyle dediğimizde İslam mahkemesine küfür demiş mi olacağız?!!!!!!!!!!

Cevap: Meseleyi kıvırmanın sağa, sola saptırmanın anlamı yok. Ne dediğimizi gayet iyi anlıyorsun.

İddia: İşte demagoji, kavramlar arkasına gizlenme,kendini beğen-me,çok ilmi ızahlar yapıyormuş havası oluşturma,muhatabının sözlerini çarpıtıp onu salak yerine koyma,Muhatabına söyleme-diği şeyleri söyletip onu küçük düşürmeye çalışma şeklinde sizde var olan hastalıklara ne hikmetse Allah’ın izni ile bir türlü çare bulumadınız.Allah’ın hidayetinden mahrum olanların yakalandığı hastalık bu olsa gerek Allahu alem. 

Cevap: Bu yazınızı okudum. Samimiyetle söylüyorum ki bu halinize çok üzüldüm. Kendi tutulduğunuz hastalığı, yan etkilerini ve sizde görülen belirtilerini gayet iyi izah ettiğiniz için bize, sizin hakkınızda teşhis koyma konusunda çok yardımcı olmuşsunuz. Sizi zayıflatacak, yavaş yavaş eritip yok edecek bir hastalığa yakalanmışsınız. Bu hastalığınızın ilacı, çözümü, şifası samimi olarak Allah’a yönelmeniz, bilerek veya bilmeyerek işlediğin hatalardan, attığınız iftiralardan, şahıslara beslediğiniz kin ve nefretten dolayı yaptığınız saptırmalardan tevbe edin ve halis niyet ve amelle Allah’a yönelin ki; belki rabbim size hidayet eder ve sizin karanlıktan aydınlığa çıkarır. Rabbimden halinizi düzeltmesini, kalplerinizi İslam’a açmasını, bütün uzuvlarınızı ile huşu ve hudu içinde samimiyetle hakka yönelmenizi nasip etmesini niyaz ediyorum. 


İddia: Bak bakalım son getirdiğin kaideden burada eser varmı?Hadi o kaideyi tatbik et bu sözlere. Daha yazacağım çok şey var inşaAllah onlarıda en kısa zamanda yazarım. Mubarak ayda Allah sizlere hidayet versin diye dua ediyor sapıklıktan ve aşırılıktan alemlerin rabbi olan Allah’a sığınıyorum.Amin Allah’ım benim günahlarımı bağışla amin.


Cevap: El-Yemenin ve fetvası ve ona yapılan açıklama basit bir muvahhidin anlayacağı bir meseledir. Böyle en basit bir meseleyi kalkıp içinden çıkılmaz, anlaşılmaz ve okunulmaz bir hale getirdiniz.  Yazdığınız büyük hacimli yazılar ilmi bir değer arz etmeyen aynı kelimenin farklı şekillerde defalarca tekrarlanışı,  sataşma, iftira ve laf kargaşası ile tahkir amaçlı ifadelerle olayı asıl mecrasından saptırdınız. Sizinde bahsettiğiniz gibi mubarek ramazan ayı… Sizin bu tür çarpık anlayışınızdan dönmeniz bizi sevindirirdi. Fakat ne yapalım, elimizden geleni yapmamıza rağmen siz yine “dediğim dedik” kabilinden davranışlarla hatalarınızda ısrar ettiniz. Konu fazla uzatmanın laf kargaşası yapmanın, kısır tartışmalara girmenin ne bize, ne üyelere, ne de sizin gibi rant sağlayan kimselere bir faydası yoktur.

Not:  “İmam buhari!” isimli üyenin bazı iddialarına konunun uzatılmaması, meselenin asıl mecrasından kopmaması için cevap verilmemiştir. Fakat bu tür iddialar daha önce cevaplanmıştır. Ve bu kimsenin iddia ettiği şeyler yeni şeyler olmayıp meselenin başından beri tekrar ettiği için, aynı şeyleri farklı kavramlarla defalarca yazması hasebiyle bunları cevaplamaya luzüm görmüyorum.

Son olarak;

Evet, Allah yardımı ve inayetiyle bir daha hakkı ortaya koyduk ve bütün gayretimizle izah etmeye çalıştık. Üzerinde tartışılan mesele hakkında ki görüşlerimizi en açık, bariz şekilde ifade ettik.  Bundan sonra artık mesele herkesin anlayabileceği bir hal almıştır. Dolayısıyla idrak sahibi kimselerin bunu anlaması kolaylaşmıştır. Hal böyle iken sırf cedel, sataşma ve hakaret amaçlı konunun uzatılmasına müsaade etmeyeceğimizi şimdiden bildirmek isteriz. Zira meseleyi hem kendi açımızdan, hem de muarız açısından yeterince açıkladığımıza inanıyoruz. Konunun bir daha gündeme gelmesi halinde aynı iddialara aynı cevaplar verileceği ve laf kargaşasına dönüşeceği, olayın asıl mecrasından çıkacağı için bu tür aynı iddiaların yeniden gündeme getirilmemesini arzu ediyoruz.
 
Son Duamız;

Alemlerin Rabbi Olan Allah’a Hamd Olsun!
 


Çevrimdışı عبد الخافض الموحد

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 8
  • Kanunlarımızı İnsanlar Yapıyordu ! Hz.Cafer (r.a.)
Selam Yalnızca Müslümanlaradır.

Bu siteye yeni üye oldum ve anlaşılan diğer forumlardan farkı yok çünkü burada akide oturmamış anlaşılan.?!

Bu tartışmayı okudum ve şu iddiayı cevabını istiyorum ;



Hak mucadelesi demişti ki;

Hiçbir zaman da "dünya metaını elde etmek amacıyla tağutun bayrakları asılır, hacca gitmek için yakasına tağutun bayrak sim-gesi takılır" vs demedik. Bu apaçık bir iftiradır! "

İşte cevabım bak bu görüşler size ait iyi oku:

Ziyaeddin el kudsi demiş ki :Zira kafir devletin bayrağını asmak küfürdür, ancak bizatihi küfür değildir. Bu sebeple cehalet mazeret sayılır ve kişi onu yücelttiğini bilmeyebilir. Örneğin; hacca gitmiş müslüman bir kişi orada grubu belli olsun diye kendi ülkesinin bayrağını göğsüne asarsa bundan dolayı tekfir edilmez. Zira bayrak asmak bigayrihi küfür olan bir ameldir. Şayet bu kimse bayrağın hükmünü bilmiyor, bu sebeple ameli işlemiş ve amacı o gruba bağlı olduğunu göstermek ise her ne kadar yaptığı küfür olsa bile kendisine huccet ikame etmeden tekfir edilmez. Bununla bilikte azarlamayı hakeder.

Bak bakalım son getirdiğin kaideden burada eser varmı?Hadi o kaideyi tatbik et bu sözlere. Daha yazacağım çok şey var inşaAllah onlarıda en kısa zamanda yazarım.


Bu gerçekten mühim bir yazıdır.
Bu sayfanın adminiyle Ziyaeddin el-Kudsi'nin açıkça tezata düştüğünü gösterir.
Zira Admin ''DÜNYA METAI İÇİN BAYRAK ASILIR DEMEDİK BU İFTİRADIR'' diyor ?!

Çevrimdışı Hak Mücadelesi

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • İleti: 1244
Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun, salat ve selam efendimiz Muhammed'e (s.a.s), onun aile efradına, ashabına ve onun izinden gidenlere olsun...

İmam Buhari'nin yanlış anlamaları veya özellikle çarpıtmaya çalışmaları neticesinde bizi sapık akideye sahipmişiz gibi lanse etti. Oysa bu tartışmayı başından beri okuyanlar ve idrak edenler, bizlerin sözlerinde herhangi bir çelişki bulamayacaklardır. Musaddık kardeşim genel bir cevap yazdı kendisine. Ben de şahsım adına yaptığı ithamlara cevap yazıyorum bi'iznillah..

* * *

İmam Buhari: Üzerinde tartıştığımız meselede birbiri ile çelişkili gördüğüm bir çok görüş ortaya attığınız halde sanki bu çelişkiler sizin yazılarınızda yokta ben size iftira atıyormuşum gibi beni suçlamaktasınız.

Cevap: Senin de dediğin gibi "çelişkili gördüğün" şeyler, aslında çelişkili değil. Bizler meselenin başından beri hep aynı şeyleri söylüyor ve savunuyoruz. Bizler için burada bir ihtilaf da söz konusu değildir. Herhalde sen bizim zaman zaman ne demek istediğimizi anlamadığın için anladıklarını hak, anlayamadıklarını batıl olarak değerlendirip, bunu da çelişki olarak kabullendin. İnşeAllah çelişki olarak gördüklerini  açıklayacağız.


İmam Buhari: Üzerinde anlaşamadığımız mesele bu soruya verilen cevabın küfür olduğunu ve el-yemeninin vermiş olduğu küfür fetvayı savunmak kastı ile yapılan tevillerin de aynı el-yemeninin verdiği cevapta olduğu gibi küfür olduğunu ispat etmeye çalışmamdır.Asıl meselemiz budur.

Cevap: Bir âlimin fetvasını doğru anlayabilmek için o âlimin metod ve üslubunu iyi bilmek gerekir. Aksi takdirde yanlış anlar, hatta tekfire kadar gidebiliriz. Fakat şu da var ki; eğer âlim olarak bildiğimiz bir kimse tevili olmayan küfür sözü söylemişse, elbette bu onu tekfirden kurtarmaz. Muvahhid dediğimiz bir kimse tevil edilmeyecek bir söz söylemiş veya amel işlemişse sırf onu kurtarmak için kendi imanımızı tehlikeye atacak değiliz, kaldı ki bu âlim olsun fark etmez. Körü körüne gidenlerden olmaktan Allah'a sığınırız.

El-Yemeni'nin metodunu daha önce açıklamıştık. Önce meselenin hükmünü söyler, fakat irtidat hükümleri uygulamadan önce engeller var mı onu da hesaba katar.


İmam Buhari: Tağutların şiarlarını (bu ifademden halı, kilim, su bardağı vs kast ettiğimi anlamayın!) gemisine, evine, arabasına, işyerine asan kişi bu ameli ile tağutları sevdiğini, onlara taraf olduğunu,tağuta tazim ettiğini ortaya koymuş olur. Bu amelleri yapan kişinin tağutlara bera uygulamadığı bilakis onlara dost olduğu yaptığı amelle anlaşılır. Kalbinde iman olan bir muvahhidin tağutlara ait bayrağa buğzundan dolayı tahkir (aşağılaması,küçük görmesi) gerekirken onu (arşa doğru) yükseklere asarak tazim etmesi asla düşünülemez. Şayet muvahhid birisi tağutların şiarını astığı takdirde muvahhid olma özelliğini yitirip kanı necis olmuş mürted vasfını alır. Bayrağı asan kişinin tekfirine engel olacak tek sebep ancak bu kişinin şeri olarak tağutun şiarı hakkında hiçbir bilgiye vakıf olmadığını bilakis o şiarı herhangi bir bez parçası şeklinde gördüğünü ve o bez parçasının tağuta bağlığını gösteren insanların yükseklere asıp ona tazim ettikleri,ibadet ettikleri bir simge olduğunu bilmeme konusunda cehalet içerisinde olduğunu ispat etmesi gerekiyor ki bu kişinin cehaleti mazaret olsun.Dikkat edersek cehaleti mazeret olur dediğimiz kişi hükmün cahili değil yani dinin aslın da cahil değil olayın yani astığı şeyin hakikati konusunda cahil olduğu için tekfir edilmez.Hükmün cahili değil derken kastımız bu kişinin tağutlara tazim etmenin,onları sevmenin daha açık ifade ile tağutun şiarının küfür olma illetlerini biliyor ve iman ediyor dolayısı ile anlıyoruz ki bu kişi hükmün cahili değildir.Şayet bu kişi tağutun şiarını asarken astığı şeyin ne olduğunu bilerek astığı halde ben hükmünün küfür olduğunu bilmiyordum diyorsa işte bu kişi tevhidi bilmiyor demektir. Hükmün cahili olan kişi olduğu için onun cehaleti kabul edilmez... Müslümanda olamaz bu hali ile.Çünkü bu kişi dinin aslına giren ve imanı nakzeden meseleyi bilmiyor demektir.

Cevap: Yazmış olduğun bu cümlelere katılıyoruz. El-Yemeni de böyle yapmıştır. Bu kimselere zahiren kafir hükmü vermiştir. Çünkü bunlar zahirde tağutu yücelttiklerini gösteren bir amel sergilemişlerdir. Fakat onlara irtidat hükmü uygulanacağı zaman, gemilerine astıkları bayrağın tağutun şiarı olduğunu ve küfre delalet ettiğini bilip bilmedikleri öğrenilir.

El-Yemeni'nin sözlerini dikkatle okursan, bu kimseler İslam’ın yüceliğine, bütün dinlerden üstün olduğuna ve İslam’ın hükmünün en doğru hüküm olduğuna inananan (Eş'ariler inanç derken ameli de kastederler) ve kalplerinde de küfre ve ona bağlı olan kafirlere karşı herhangi bir saygı olmayan kimselerdir. Onları, üzerinde cahil olarak görüp tekfire engel kabul ettiği şeyin  bayrağın küfre delalet edişi olduğunu, "kafirlere karşı herhangi bir saygı yoksa" sözüyle anlamaktayız. Yani Müslüman olan bu kimseler hükmü değil, bayrağın neye delalet ettiğini bilmeyen kimselerdir...


İmam Buhari: Yukarda el-yemeninin fetvasını okuyan ve üzerinde düşünen birisi görecektir ki o sizin getirdiğiniz bu şartları o kişilerde asla aramadı ve o direk kalbin ameline baktı ve dediki o kişilerin kalbinde inkar yoksa amelleri onları kafir yapmaz.O kalbin inkarını ve hükmün cahili olmalarını esas aldı.Bu iki görüşte zaten küfürdür.Sizinle üzerinde anlaştığımız bu kaideyi el-yemeni asla o kişilere tatbik etmedi ve o kişilerin asmış olduğu bayrağın küfrün şiarı olup olmadığını hiç aldırmadığı gibi o kişilerde olayın cahili olma meselesi ile hükmün cahili olma meselesini hiç gündeme bile almadığını fetvasında çok rahat görebiliyoruz. Yani özetle bu kişiler sizinde dediğiniz gibi gemilerine astıkları simgenin hristiyanlara ait olduğunu bildikleri halde o bayrağı hak ettiği zelilliğe indirmedikleri için tekfir edilmeleri gerekiyordu. Fakat ne el-yemeni nede bu kaideyi sürekli bana itiraz etmek için getiren sizler o kişileri ve o kişilere Müslüman diyenleri tekfir etmediniz/edemediniz.Yoksa sizde aynen el-yemeni gibi kalbin amellerinemi hüküm veriyorsunuz da zahirde olan amelleri görmemezlikten geliyorsunuz?” tağutların şiarlarına saygı göstermek, onları yüceltmek, onlara buğzetmemek bizatihi küfürdür.”O halde işte fetvaya konu olan kişiler tağutun bayrağını bile bile astılar ve hiçbir mazaretleride yok.

Cevap: Âlimin fetvasını kendi anlayışınla kabullenmiş, onun kullandığı metodu görmezden geliyorsun. Yukarda yazdığımı tekrar oku ve eğer gerçekten âlimin bu fetvasını hangi maksat ve şartlarla yazdığından emin olmak istiyorsan onun fetva metodunu araştır öğren. Eş'ari âlimlerinin özelliklerini de bir zahmet araştır. Sonra El-Yemeni kalbe mi hüküm vermiş görürsün. Senin "anladığının" aksine, El-Yemeni'nin fetvası bizim açıkladığımız gibidir. Dikkatle okuyan bunu görebilir.

// tağutu her şekilde reddetmiş, İslam'ı tüm dinlerden ve beşeri sistemlerden üstün olarak kabul etmiş ve buna göre yaşayan, fakat cehaleti sebebiyle dünyada kolaylıktan yararlanmak amacıyla kafir devletin bayrağını "ona hiçbir saygı göstermeden, bağlanmadan, onun yüceliğini kabul etmeden" asan müslümanı //

Kelimelerin yerlerinin değişmesi, meseleyi bulandırdığımız ya da çelişkiye düştüğümüz anlamına gelmez. Evet bu kişiler müslüman, fakat dünyevi menfaatlerden yararlanmak istemeleri ve bunun için vatandaş olarak bağlı bulundukları devletin bayrağını asmaları, ancak astıkları bu bayrağın neye delalet ettiğini bilmeyen ve bunun cahili olan kimselerdir. Yani bu kimseler astıkları bayrağın tağutun simgesi olduğunu bilip ona saygı gösteren, bağlanan, yüceliğine inanan kimseler değiller.


İmam Buhari: Bu ifadelerinde de bir çok çelişkili şeyler var fakat tam açık değil.Dikkat edersen burada dünyavi bir menfaatten hiç bahsetmiyor ve diyorsun ki” isterse dünya kolaylıklarından faydalanmak için olsun, isterse tağutun simgelerine buğzedilmesi gerektiğini bilmiyor olsun, bu konuda cehaleti mazeret değildir ve tekfir edilir. Peki daha önce yazdığın bu ifadeler ne olacak onlar hükümsüz mü?Tek tek açıkla bu çelişkilerini bakalım bu konuda küfürden nasıl kurtulacaksın..

Cevap: Hayır, çelişki yok. Bu yazdığım gayet anlaşılır. Bir bayrağın küfrün şiarı olduğunu bilen bir kimse, dünya kolaylıklarından yararlanmak için bayrağı assa bile bu mazeret değildir. Çünkü bu kişi bayrağın neye delalet ettiğini bilmektedir. Dolayısıyla bu niyeti onu kurtarmaz. Az önce yazdığım kişiler, bayrağın neye delalet ettiğini bilmemek suretiyle dünya kolaylıklarından faydalanmak için gemilerine bayrak asan kişilerdi. Aynı şekilde, bayrak asan kişiler hükmün cahili iseler mazeretleri kabul edilmez dedim.

// “O kimseler gemilerine hristiyanların bayraklarını asmakla onların vatandaşı olduğunu göstermek, böylece kendileri için bir kolaylık sağlamak, dünyevi menfaatler sağlamak ve kendileri-ne bir zorluk çıkmasını ve eziyet gelmesini önlemek istemektedirler. Şayet o bayrağı asmamış olsalar veya itibar edilmeyen bir devletin bayrağını asacak olsalar aynı kolaylıklar kendilerine sağlanmaz, böylece bir çok sıkıntılara maruz bıra-kılırlardı.O halde bu kimselerin o bayrağı asma sebepleri; o devleti yüceltmek olmayıp sadece dünyevi menfaatler sağlamak içindir.” //

Aynı şeyler.. Yine anlamamışsın. Allah anlayış versin!

Bu kişilerin bayrağı asma sebeplerini açıklıyoruz bu şekilde. Yani bu kimseler bayrağın küfre delalet edişini bilip onu yüceltmek için gemilerine asan değil, bayrağın küfre delalet edişini bilmeyip dünyevi kolaylıklar sağlamak için gemilerine asan kimselerdir.


İmam Buhari: Demişsin ki “Ona küfür hükmü verilir, fakat irtidat hükümleri uygulamak için bu konuda cehaleti olup olmadığına bakılır. Eğer bayrağın küfrün simgesi olduğunu bilmiyorsa, irtidat hükmü uygulanmaz fakat yaptığı iyi bir şey olmadığı için ona tazir cezası uygulanır.” Kafan çok karışık ne dediğini bilmiyorsun. Bir kere kafir olamayan hiç kimseye kafir denmez şayet kafir hükmü verilmişse bir kişiye artık o kişi dinden dönen mürted hükmünü alır.

Cevap: Benim mi kafam karışık, senin mi Allah bilir. Nasıl anlamak istiyorsan öyle anlıyorsun. Yaptığı amel küfür, ona zahiren kafir hükmü verilir. Fakat irtidat hükümleri uygulamadan önce engellere bakılır dedim.

Hakla hüküm verebilmen için Allah sana basiret versin!


İmam Buhari: İslam mahkemesinde kadının huzurunda kafir olduğu ispat edilmiş bir kişi için cehalet vs aranmaz bunu belle iyice.Yokmu sizin bu yazdıklarınızı denetleyen aklı başında bir kimse!Sen zaten daha önce tekfirin şartlarına riayet edip tekfirin engellerini kaldırarak o kişiye kati hüküm olarak kafir demedin mi daha neyin cehaletini arıyorsun? Şayet kafir demeden önce o kişinin kafir olup olmadığında şüphen varsa zaten şüphe ile yakin zail olmaz dolayısı ile o kişiye kafirde diyemezsin.

Cevap: Burada onlar için “kafir” hükmünü kadı değil, onların yaptıklarını görüp zahirlerine bakarak bizler vermekteyiz. Bizim bu kimselere “kafir” dememiz kat’i bir hüküm değildir. Bu aglabuzzanla verilen bir hükümdür. Kati hüküm tekfir engelleri kaldırıldıktan sonra verilendir.


Musaddık kardeşim size uzunca reddiye yaptığı için teferruatlara girmeyeceğim. Ben sadece şahsıma yönelttiğiniz ithamlara cevap yazıyorum.


İmam Buhari: Şayet diyorsunuz “tağutun şiarını asmaya bizatihiküfür dersek meselenin dinin aslına girdiğini iddia etmiş oluruz.Dolayısı ile biz bu meseleyi bu şekilde ızah eder veya delillendirirsek tağutun şiarını asan kimsenin cehaletini,tevilini kabul etmeden tekfir etmiş oluruz.Bu ise diyorsunuz dinde aşırılıktır ve delilsiz kişileri tekfir etmektir vs. Dolayısı ile diyorsunuz biz tağutun şiarını asmaya bigayrihiküfür diyoruz yani bigayrihiküfürün tercümesi küfür demiyoruz anlamına gelir.Küfür dediğimiz şey diyorsunuz ancak tağutların şiarlarına saygı göstermek, onları yüceltmek, onlara buğzetmemektir ve bu ameller bizatihi küfürdür.

Cevap: Tağutların simgelerine buğzetmemek, onları yüceltmek, onlara saygı göstermek, tazimde bulunmak vb., evet bizatihi küfürdür. Bu dinin aslındandır ve bunda cehalet mazeret değildir. Fakat bir simgenin neye delalet ettiğini bilmek dinin aslından değildir ve bu konudaki cehalet mazerettir. Bunun için de bayrağı örnek veriyoruz ve diyoruz ki: Bir kimse tanıdığı, bildiği bir tağut simgesini yüceltici, ona buğzu gideren herhangi bir harekette bulunursa bu kimsenin cehaleti mazeret değil ve tekfir edilir. Ancak tanımadığı, neye işaret ettiğini bilmediği bir tağut simgesini ona buğzu gideren bir harekette bulunursa, o zaman bu kişiler tekfir edilmez fakat tazir edilir. Anlatmak istediğimiz; tağutların şiarlarına buğzetmemek bizatihi küfür, fakat tağutların şiar edindikleri simgeler bigayrihi küfür olup, simgeyi bilmemede cehalet özürdür.


İmam Buhari: Hatta sözde benim görüşüme göre tağut kendisine su içmek için bardak edinse,halı edinse,kilim edinse,çatal,kaşık vs vs edinse bir kişide tağutun bardağından su içse,halının üstünde yürüse,tağutun çatalı ile yemek yese onlara göre ben sözde bunların hepsine küfür demiş oluyormuşum!!!.

Cevap: Evet senin görüşüne göre böyle. Çünkü senin söylediğine ve inandığına göre, eğer  tağut bir şeyi simge edinmişse o şey yüklendiği anlamı alır ve dolayısıyla bizatihi küfür olur. O halde tağut bir kilimi simge edinse ve İslam olmuş bir kişi o kilimi neye delalet ettiğini bilmeden duvarına assa, saygıdan (!) ötürü hemen tekfir edilir, engellere bakılmaz vs… Zira artık o şey yüklendiği anlamla bizatihi küfür olur (!)… Bu senin kendi görüşün…

İşte aslında mesele bu kadar açık. Tağut bir şeyi kendisine simge edinmişse ve bir Müslüman da o şeyin neye delalet ettiğini bilmiyorsa (dediğin gibi bayrağın ne olduğunu bilemeyenlerin olabileceği günümüzde belki imkansızdır fakat az da olsa ihtimaldir; dolayısıyla bunu da göz önüne alarak, çünkü bizatihi küfür değildir) o kimse tekfir edilmez.


İmam Buhari: İlmi meseleler bu kadar sulandırılırmı hiç.

Cevap: Biliyor musun? Eminim bu tartışmayı takip eden herkes meseleyi esas senin sulandırdığını rahatlıkla görebilmiştir. Soruya daha ilk yaptığımız açıklamada kafalarda soru işareti bırakacak hiçbir eksikliğin olmadığı kanaatindeyim. Böyle sayfalarca sürecek bir tartışma da olmamalıydı bu, nitekim bu kadar karmaşık değil mesele. Senin dallandırıp budaklandırman sonucu buralara gelindi. Allah basiret versin.


İmam Buhari: Ben tağutların bayrağını asmayı dinin aslından görüyorsam sebebini kaç kere açıkladım bayrak kavramına değil yüklendiği anlama taşıdığı illete göre hüküm veriyorum.

Cevap: Yani sen tüm Müslümanların bir şeyin taşıdığı anlamı mutlak surette bilmeleri gerektiğini, bu konuda da cehaletin mazeret olmadığını iddia ediyorsun. Yani bayrağın taşıdığı anlamı, her Müslüman dinin aslındanmış gibi bilecek ve cehaleti kabul olmayacak! Hatta ve hatta, senin söylediğine göre, bir kişi daha İslam’a girerken neyin ne anlam taşıdığını bilerek girecek! Zira bir kişi, İslam’ı olduğu gibi kabul etse, tağutların simgelerinin reddedilmesi gerektiğine de iman etse, bayrağın taşıdığı küfür illetini bilmiyorsa daha hiç İslam’a bile girmiş değil! Sana göre …


İmam Buhari: Mesela puta secde etmek kavramı ile,küfrün şiarını asma kavramı arasında ne gibi bir fark var? Şimdi birisi puta secde etmek bizatihi küfürdür dediği zaman aman deme Allah’a secde etmeye bizatihiküfür demiş olursun mu diyeceğiz?

Cevap: Artık en cahilin bile anlayamayacağı şekilde anlamaya başladın sözleri. Bu konu senin zihnini fazlaca yormuş anlaşılan.

Şu kıyasladığın şeye bak! Allah’tan başkasına secde etmek, direkt ameli ilgilendiren bir küfür olup nassta ayan beyan açıklanan bir hüküm iken, bayrak yüklendiği anlamla ve nassta adı dahi geçmeyen bir küfürdür. Sağlıklı düşünebilme yetini kaybettin herhalde.


İmam Buhari: Tağuta muhakeme olmak küfürdür kavramınıda kullanamayız çünkü öyle dediğimizde İslam mahkemesine küfür demiş mi olacağız?!!!!!!!!!! Tağuta asker olmak bizatihiküfürdür derken askerlik kavramı küfürdür demek istemiyorum. Buna cevap olarak kalkıp tağuta asker olmak bizatihiküfürdür der-seniz o zaman İslam askeri olmayada bizatihiküfür demiş olur-sunuz diyen kişinin aklından zoru vardır herhalde.

Cevap: Allah ilimden nasiplenmeyi nasip etsin sana. Hangi sözlerimizde amele verdiğimiz bizatihi küfür hükmünü başka ameller için de genelleştirdiğimizi gördün? Tağuta muhakeme olmak bizatihi küfürdür dediğimiz zaman buna İslam mahkemesini de katmış oluyoruz veya katmış oluyorsun dedik mi? Ama deseydin ki “muhakeme olmak bizatihi küfürdür”, işte o zaman bu dediklerin olurdu. Başka yerlere çekmene gerek yok. Sözlerimize muhalefet etmek ve çarpıtmak için bu kadar yorma kendini, hiçbir ilim ehlinin vermeyeceği örneklere, kıyaslara başvuruyorsun. Bizlerin bunları kastetmediğini tüm forum sakinleri anlamıştır da bir sen anlayamadın !


İmam Buhari: Hiçbir zaman da "dünya metaını elde etmek amacıyla tağutun bayrakları asılır, hacca gitmek için yakasına tağutun bayrak sim-gesi takılır" vs demedik. Bu apaçık bir iftiradır! "
 
İşte cevabım bak bu görüşler size ait iyi oku:
 
Ziyaeddin el kudsi demiş ki :Zira kafir devletin bayrağını asmak küfürdür, ancak bizatihi küfür değildir. Bu sebeple cehalet mazeret sayılır ve kişi onu yücelttiğini bilmeyebilir. Örneğin; hacca gitmiş müslüman bir kişi orada grubu belli olsun diye kendi ülkesinin bayrağını göğsüne asarsa bundan dolayı tekfir edilmez. Zira bayrak asmak bigayrihi küfür olan bir ameldir. Şayet bu kimse bayrağın hükmünü bilmiyor, bu sebeple ameli işlemiş ve amacı o gruba bağlı olduğunu göstermek ise her ne kadar yaptığı küfür olsa bile kendisine huccet ikame etmeden tekfir edilmez. Bununla bilikte azarlamayı hakeder.

Cevap: Allah’ın insanoğluna verdiği en kıymetli nimetlerden biri olan aklı kullanmanı Allah’tan dilerim. Yoksa biz ne anlatırsak anlatalım, sen görmek istediğin, anlamak istediğin gibi görecek ve anlayacak, hatta bu sapık anlayışınla bizleri tekfir edeceksin. Allah hidayet versin.

Bu tarz soruları çokça yönelttin bize. Her defasında Rabbimizden sana anlayış ve basiret vermesini isteyerek açıkladık. Fakat sen hâlâ gün ışığı gibi açık sözleri sanki bir çelişki varmış edasıyla insanların dikkatini çekmeye çalışıyorsun.

Yeniden izah edeyim; inşeAllah bu defa aklını kullanırsın, yenik düştüğün sindirilememiş kin ve nefretlerinin dürtülerini değil!

Hiçbir zaman ne Ziyaeddin El-Kudsi, ne El-Yemeni, ne de biz Müslümanlar, dünya metaı sağlamak amacıyla küfür işlenir veya küfrün şiarları yüceltilir, tazim edilir demedik. Fakat bununla birlikte dedik ki: Eğer tağutların şiarlarına buğzetmenin dinin aslından olduğuna da itikat ederek İslam olmuş bir kimse, astığı veya yakasına iliştirdiği bayrağın neye delalet ettiğini bilmiyorsa onun cehaleti geçerlidir ve tekfir edilmez; fakat tazir edilir. Eğer tağutların simgelerine buğzetmenin küfür olduğunu bilmiyorsa veya tağutun tanıdığı, bildiği bir simgesine buğzetmiyorsa, ancak o kişi tekfir edilir. Ve burada cehaleti onu kurtarmaz.

Kıyas yaptığın her iki söz birbirini desteklemektedir, senin anladığının aksine…


İmam Buhari: Ben bahsi geçen tartışmamızda el-yemeninin fetvasına konu olan kişilerin hristiyanların bayraklarını gemilerine asmaları konusunda astıkların şeyin ne olduğundan habersiz olmadıkları yani olayın cahili olmadıkları ve tekfire engel olacak ikrah altında da olmadıkları için bu kişilere verilen hüküm hakkında duraksamıyorum.

Cevap: El-Yemeni’nin fetvasına konu olan kişilerin hükmün mü olayın mı cahili olup olmadıklarına kendi anlayışınla sen karar veremezsin. Zira El-Yemeni’nin fetvasını okuyan kimse senin gibi anlamaz; çünkü o İslam olmuş bir kişinin tağutun simgelerini yüceltmek gibi bir gaye taşımaksızın cehaletlerinden ötürü bu bayrakları gemilerine astıklarını belirtmiştir fetvasında. Tekrar oku istersen, önyargı ve bizleri bastırma duygusuyla olmayıp gerçekten idrak etmek amacıyla…


İmam Buhari: Astıkları bayrağın küfür olma illeti dinin aslıyla alakalı olduğu için illet ortada var olduğu müddetçe bu ameli bizatihiküfür görmekteyim.

Cevap: İşte! Az önce bizlerin sana nisbet ettiğimiz görüşlerini haksızca (!) olduğuyla  bizi itham etmiştin ya? Bunu sen kendin söylüyorsun… Bir tağut kalemi, kağıdı kendisine şiar edinse, yüklendiği anlamla bizatihi küfür olur ve onda cehalet mazeret olmaz. Nitekim bizatihi küfürde cehalet mazeret değildir…


İmam Buhari: Siz kurana basan her kişi tekfir edilmez çünkü bu tarz meselelerde bazı ihtimaller olabilir kaidesini dayanak yaparak "kurana bilmeden basmak bigayrihiküfürdür" şeklinde aynen bayrak konusunda yaptığınız gibi isimlendirmenize,kayde kural icat etmenize hiç gerek yoktur.

Cevap: Kur’an’a basmak bizatihi küfürdür. Bigayrihi küfür demedik hiçbir zaman. Dikkat ettiysen İslam Davetçisi adlı üyenin paylaştığı o örneği biz kendi reddiyemizde yazmadık. Bizim bigayrihi tanımımız; aslı küfür olmayan fakat küfre sebep olan şeylerdir. Bayrak gibi… Bayrağın aslı küfür olmayıp, tağutun simgesi olmasıyla küfür olan bir şeydir.


Son mesajının büyük bir kısmına katılıyor ve keşke meselenin başından beri bu usulle hareket etseydin diyorum. Ve de üzülüyorum; çünkü bizlerin en başından anlatmaya çalıştığımız zaten muayyen tekfirdi. Oysa sen sanki biz hükmü inkar ediyormuşuz gibi bizimle mücadele ettin ve öyle lanse etmeye çalıştın. Umum olarak biz de bu küfürdür diyor fakat kişiye indirgediğimiz zaman tekfir engellerine bakılır diyoruz. Aynı şekilde tağutların şiarlarını asmak bizatihi küfürdür, fakat onun edindiği bir simgeyi Müslüman tanımıyorsa, onu herhangi bir şey zannediyorsa olay üzerinde cehaleti özürdür diyoruz. Yani aslında aynı şeyleri söylüyoruz hemen hemen, fakat sen El-Yemeni’nin fetvasını kendi anlayışınla idrak edemediğin için bizi de anladığın şekilde itham ettin. Çünkü küfür (!) bir fetvayı tevil etmeye çalışıyoruz senin nezdinde…


Allah için adaletli ol! Bizim neyi nasıl anlatmak istediğimizi eminim çok iyi anladın sen. Sadece belki bir şeylerin yaşattığı iç yenilgiyle sözlerimizi çarpıtmaya çalıştın. Allah sana hidayet etsin!

Hidayete uyanlara selâm olsun…

Çevrimdışı İmamuddin

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 16


* * *
Alıntı

8. Soru: Ve öyle biri var ki bir kişi ile ihtilafa düştü ve şeriatın hükmünü istedi ve şeriat ona hüküm verdi. Diğeri ise: "Ben  hristiyanlara bağlıyım ve hristiyanların hükmünü istiyorum" dedi. Bu adam hakkında ne diyorsunuz , malı helal mıdır ? O mürted midir değil midir ?

8. Sorunun cevabı :
Eğer (Uyruğu) hristiyanlara tabi olan kişi bu sözü, şeriat hükmünü sevmeyerek ve hristiyanlığın hükmünü helal görerek dediyse küfre girmiştir ve mürted olmuştur. Ahkamu'r-Ridde (irtidat hükümleri) bahsinde geçen mürted hükümleri ona uygulanır. Eğer bunu kasıtsız ve helal görmeyerek söylediyse o fasıktır ve ona şeriat hükmünün uygun gördüğü şekilde tâzir cezası vermek gerekir.”

Cevap aslında bellidir. Dikkat etmeden veya ön yargıyla ya da bilhassa yanlış yorumlamak için okunursa anlaşılmaması normaldir.

Âlim, hristiyanlara bağlı olan ve hristiyanların hükmünü isteyen kimse hakkında "kasıtsız ve helal görmeyerek" şartını koşmuştur. Yani bu kişinin hristiyanların hükmünü isteme gibi bir kastı yoktur ve bunu da helâl de saymış değildir. "Kasıtsız", yani istemeden, asıl niyetle değil, belki dil sürçmesinden dolayı vb. sebeplerle ağzından çıkmış bir söz olabilir. Çölde devesini kaybedip tekrar bulan adamın söylediği gibi...

Şeyh Abdullah b. Abdul Bari el-Ehdel el- Yemeni kendisine soru sorulduğunda bunu iki türlü ele alıyor. Önce o kişinin yaptığına verilecek hüküm, sonra da o kişiye irtidat hükmü verip ahkam'u ridde uygulamak üzere verilecek hüküm... Bu soruda da aynı metodu kullanmıştır. Bu kişinin bu sözü kullanması küfürdür. Ona küfür hükmü verilir. Fakat irtidat hükümlerini uygulamadan önce kastı sorulur. "Kasıtsız ve helal görmeyerek" bunu söylediyse tekfir edilmez, fakat şeriatin uygun gördüğü şekilde tazir cezası verilir.


Allah (subhanehu ve teala) razı olsun. MaşaAllah.

Yemeni Demiş ki: Eğer bunu kasıtsız ve helal görmeyerek söylediyse o fasıktır.

Şimdi Hak Mücadelesine Soruyorum. Tevil Ederken Şunu Demişsin:  "Kasıtsız", yani istemeden, asıl niyetle değil, belki dil sürçmesinden dolayı vb. sebeplerle ağzından çıkmış bir söz olabilir. Çölde devesini kaybedip tekrar bulan adamın söylediği gibi...

Peki Çölde Devesini Kaybedip Bulan Kişi Meselesinde Adam Fasık Mıdır?

Çevrimdışı hanzala

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5
Gören sanki bisey buldun zannedecek. Ozaman sen anlat "kasitsiz" ne demek oldugunu!

Yemani'nin fetvasi cok güzel ilmi bir sekilde aciklanmis, Allah kardeslerden razi olsun.

Çevrimdışı İmamuddin

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 16
Sen Bi Sorduğum Sorunun Cevabını Ver Sonra Abilerine Allahtan Rıza İste.

Çevrimdışı hanzala

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5

Sordugun soru konuyla alakasi yok. Cevabi verilse bile hicbirseyi degistirmez.
Alimi kurtarmak tekfir etmemek icin tevil ediliyor, Alim sunu kastetmistir veya bunu kastetmistir deniliyor.
Konu daha iyi anlasilsin diye sen anlatirsin. Bende seni dinlerim ya haklisin yada sapigin tekisin derim.

Çevrimdışı İmamuddin

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 16

Sordugun soru konuyla alakasi yok. Cevabi verilse bile hicbirseyi degistirmez.
Alimi kurtarmak tekfir etmemek icin tevil ediliyor, Alim sunu kastetmistir veya bunu kastetmistir deniliyor.
Konu daha iyi anlasilsin diye sen anlatirsin. Bende seni dinlerim ya haklisin yada sapigin tekisin derim.


Tmm da yapılan te'vil adamı kurtarmıyor ki eğer sadece kasıtsız dese idi tmm derdim. Ancak helal görmeyerek lafzı var bu da bilinçli olarak söylendiğini ispatlıyor. Ancak nefsine yenik düşerek söylemiş gibi görüntü ortaya çıkıyor. İşte bu te'vil adamı kurtarmıyor. Mesela çölde devesini kaybeden kasıtsız söylüyor. Ama kasıtsız ve helal görmeyerek söylüyor diyebilir miyiz devesini kaybenden İçin. Yani örnek oturmamış. Helal Görmemek Kasıt ve Bilinç İçerir.

Çevrimdışı Hak Mücadelesi

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • İleti: 1244
Soru: Peki Çölde Devesini Kaybedip Bulan Kişi Meselesinde Adam Fasık Mıdır?

Cevap: Dil sürçmesinin çeşitleri vardır. Çölde devesini kaybedip bulan adam bir şeye niyet etmiş fakat dil sürçmesiyle ağzından başka bir şey çıkmıştır. Bu kişi bundan dolayı sorumlu tutulmaz. Fakat hristiyanlık meselesinde olan kişinin durumu böyle değildir. Bu kişi söylediği söze niyet etmiş ama o anda manasını düşünmemiştir. Yani sözün manasını kastetmeden söylemiştir. Buna Arapçada ذاهل denir.

Bazı küfür sözleri manasını düşünmeden söyleyen kimselere tazir cezası verilir ki bir daha dikkat etsin diye.


SOSYAL MEDYADA PAYLAŞ

Yapılan paylaşımlar vesilesi ile Allah'ın razı olmadığı, İslam'a zıt olan şirk (Allah'a ait hak, sıfat ve yetkileri Allah'tan başkasına veyahut Allah'la beraber başkasına vermektir) ve küfür (gerek inatla gerek cehaletle gerekse inat edenleri taklit sebebiyle Allah'ın tevhidini inkar ve rasulünü yalanlamaktır) içeriklere veyahut bunların savunuculuğunu yapan kurum veya kuruluşlara ulaşmanız halinde hiçbir sorumluluk kabul etmiyoruz.
Facebook  Twitter  Google