Aleykum Selam. Âmin, teşekkür ederiz.
1. Soruya Cevap: Günümüz camilerinde belli şartlar dahilinde imam olmakta bir mahzur yoktur. Öncelikli şart; küfürden kendisini koruyarak bu işi yapmasıdır. İkincisi ise; hakkı açık bir şekilde söyleyebilmedir. Bunları yapabilecek kimsenin imam olmasında bir mahzur yoktur. Belirtilen şartları gerçekleştirmeyen kimse hakkı gizleyen kimse hükmünde olur.
2. Soruya Cevap: Günümüzde bir Müslüman herhangi bir bankadan faize bulaşmayacağı ve küfre düşmeyeceği şekilde hesap açabilir, bir mahzur yoktur. Bu sebeple:
a) Bankada hesap açarken eğer olumsuz sözleşmeler söz konusu olacaksa sözleşmelerin bozularak hesap açılması gerekir.
b) Açılan hesabın faiz seçenekli ya da faize yol açacak şekilde olmaması gerekir.
c) Hesap açılırken bankada büyük bir miktarda para tutmamak gerekir. Fakat hesap açmak için mutlaka bir miktar şartı koşuluyorsa en ufak rakam tercih edilmelidir. Şayet ufak da olsa hiçbir rakam bulundurulmaması söz konusu olabiliyorsa bu durumda para tutmamak gerekir.
d) Açılan hesabın düzenli takibinin yapılması ve hesapta daimi tutulacak paranın olmaması gerekir.
e) Hiçbir zaman banka açık olan hesap sebebiyle kazanç elde ediyor olmaması gerekir.
Bu belirtilen şartlar dahilinde mecbur olunduğunda bankada hesap açılır fakat ona en ufak bir faiz geçerse günahtan kurtulunmuş olunmaz.
3. Soruya Cevap: Netteki programları kullanılması için yapılan anlaşmalar tıpkı çift manalı meseleler gibidir. Kişi gerçekten hükümleri kabul ederek o programı kullanacağı gibi hükümleri kabul etmeden de kullanabilir. Bu mesele günlük hayatta senet imzalamak veya diğer akitlere imza atmak gibi değildir. Çünkü akit esnasında atılan imza karşı tarafın sunduğu tüm şartları kabul manasını taşır. Başka manaya gelmez. Netteki durum ise birebir akit yapılan durum gibi değildir. Ve netteki programı önüne gelen herkes, koşulan şartı anlasın veya anlamasın, bilsin veya bilmesin kullanmak için “evet”e basar. Hatta bunu okuma yazması olmayan bir kimse, çocuk dahi yapar. Zira bundan amaç programdan faydalanmak olup asıl amaç akdi kabul etmek, akde itibar etmek değildir. Birebir akitlerde ise taraflar için aktin önemi vardır. Ve akit imzalandığında işlem yapılır. Akit imzalanmadan işlem yapılmaz. Ve bu akit her önüne gelenle yapılmaz, ancak belli şartlara haiz kimselerle yapılır. Oysa internetteki programları kullanmak meselesi böyle değildir. Bu programlarda “eveti” tıklayan aynen birisine ait bahçeye gizlice giren gibidir. Veya o kimsenin izni olmadan koştuğu şartların üzerinde asılı bulunan anahtarı alarak o şartları gerçekte kabul etmeden giren kimse gibidir.
4. Soruya Cevap: Osmanlıların Müslüman olduğunun delili; yaklaşık 600 yıla yakın bir süre İslam’la hükmetmesi ve İslam ahkamını yeryüzüne hakim kılmak için çalışmış olmasıdır.
5. Soruya Cevap: Pasaport alırken anlaşma metninde küfür varsa tahrif etmeden imza atmak küfürdür. Eğer anlaşma metninde küfür varsa ve tahrif edilirse, bu pasaportun kullanılmasında bir sakınca yoktur. (bkz. Davetçinin Tefsiri c: 3 Bakara: 256)
6. Soruya Cevap: Kafir devletler kendi hayatlarını devam ettirmek ve gereksinimlerini karşılamak için maddi gelirlere ihtiyaç duyarlar. Bunu temin etmek için edindikleri yollardan birisi de; sınırları içinde yaşayan vatandaşlarından çeşitli vesilelerle vergi adı altında para almaktır. Yol, su, elektrik, araba, ev, arsa, tüketim maddeleri ve iş yeri vergileri gibi. Alınan bu vergiler o devleti kuvvetlendirmek ve ayakta tutmak içindir.
Bundan dolayı müslümanlar böyle zulüm olan kanunlara uymamak için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Bu konuda isteyerek veya gereksiz yere itaat, kafirlere destek olmak demektir ki bu da, kafirlere vela kapsamına giren küfür bir ameldir.
Fakat gelecek zulmü engellemek için veya İslamın ve müslümanların menfaati söz konusu olduğunda kabul etmedikleri ve hoşnut olmadıkları halde müslümanlar kafirlere maddi konularda taviz verebilirler. Bunda bir sakınca yoktur.
Müslümanlar için bugün en büyük zulüm, İslam otoritesinin yeryüzünden kaldırılmış olmasıdır. Kafirlerin hükmü altında yaşayan müslümanlar, İslam'ı hakim kılmak ve zor durumda kaldıkları zaman kafirlerin zulmünü kaldırmak için istemeyerek vergi verebilirler. Hatta kendileri para verme teklifinde bile bulunabilirler. Bu, o devleti destekleyerek vela gösterme kapsamına girmez. Tağutları ortadan kaldırıncaya kadar, akideden taviz vermemek şartıyla, istemeyerek kafirlere bir takım maddi tavizler vermek küfür değildir.
Rasulullah (s.a.s)'in Hendek savaşında zor duruma düştüğü zaman, yahudilerin Medine'ye saldırmalarını engellemek için onlara Medine hurmasının yarısını vermek istemesi bu konuyla ilgili önemli bir delildir.
Rasulullah (s.a.s)'in sahabeleri de bu şekilde hareket etmişlerdir. İşte Suheyb b. Sinan! O, Mekke'den Medine' ye hicret için yola çıktığında müşrikler, onun mallarıyla birlikte gitmesini engellediler. Bunun üzerine o da bütün mallarını müşriklere verdi. Müşriklere her halukarda maddi destek sağlamak küfür olsaydı elbette Suheyb geri döner ve hicret etmek için uygun bir zaman kollardı. Şayet Suheyb mallarını vermemek için hicret etmeseydi kafirlere hiçbir maddi destekde bulunmamış olurdu. Fakat Suheyb'in hicreti İslama ve müslümanlara faydalı olduğu için mallarını feda etmiştir. Böyle durumlarda kafirlere maddi konularda destek olmak küfür değildir. Şayet küfür olsaydı Rasulullah (s.a.s) Suheyb'i bu davranışından dolayı övmezdi.
Rasulullah (s.a.s) onun hakkında şöyle buyurmuştur:
"Suheyb kazandı, Suheyb kazandı" (Siyeri İbni Hişam)
Bu da gösteriyor ki İslam'a ve müslümanlara menfaat sağlamak amacıyla kafirlere maddi konularda bazı tavizler verilebilir. (bkz. Davetçinin Tefsiri c: 3 Bakara: 256)